Yürüyüş

Yürüyüş - Evin Okçuoğlu

Yürüyüş yapmak iyi geliyor sana, daha zinde oluyorsun. Bak bugün erken çıkıp ne kadar dolaştın. Mavi saati yakaladın sabah sabah. Kıyıda yürüyorsun. Herkesin bir kıyısı vardır sanma. Şehrinin içinden bir nehir geçeni var, denizi olan bir şehirde yaşayanı var ama bir de bundan yoksun olanı var. Sen şanslısın diyelim. Şehrin havası sabah erken daha temizdir. Yürürken ciğerlerine bol bol doldur. Deniz havası işlesin içine. Marmara süt liman olur bu saatte. Işıkların bir kısmı sönmüş, bir kısmı daha yanmaktadır. Kendine bir hedef koyup yürümek en iyisidir. Akşam saatinde de yürüyebilirsin. Ama o zaman işten dönenlerle seni karıştırmamak lazım. Belki bu saatte ne dolaşıyor bu kişi salına salına derler. Çünkü onlar bir an önce eve varma telaşındadır. Şimdi ışıklı tabelalarda gözün, bir harfi yanmıyor bozuk, kaç gündür hep aynı. Mağazalar erken mi boşalıyor ne! Şehir erken ıssızlaşmaya başladı. Krizden diyorum sana. Tabelalarda harf eksik, içeride müşteri eksik, ceplerde para, raflarda ürün hep eksik işte. Gönlünde bile bir sevdiceğin yok. Eksiklik diz boyu sende.

Ama eksiksiz bir gözlem gücün var. İnsan sarrafı mı oldun nedir. Öyle düzgün insanlara rastlamıyorsun epeydir. Bakışları kurnaz, ellerini cebimize daldıracak gibi duruyorlar. Sahte işler peşinde olduğunu gizlemekten yüzlerine bir donuk gülüş konmuş hiç kalkıp gitmiyor. Yengeç gibi yan yan uzaklaşacaksın bunlardan. Bir de çocukları gözlemliyorsun yolun parklardan geçerse. Onlar ne güzel, ne masum ve ne acemiler. Hayatın ilk yıllarını farkındalık olmadan yaşıyorlar. Sen onlarda umudu görüyorsun. Geleceği onların ellerinde düşlüyorsun.

Bazen yerdeki çöpleri yadırgayan bir çocuğu göklere çıkarasın geliyor. Bazen bir diğerini annesinin tartaklamasına sessiz isyanın fırlıyor göklere. Ne çaresiz kalıyor insan değil mi? Aslında bu bir tür işkence izletme işkencesi gibidir. Örnek olsun otobüstesin ve bir anne kucağında bebeği ile binince hemen nasıl kıpırdanıyor ortalık. El edip gel otur hanım kızım diyorlar. Diyelim ki tam tersi oldu, yer veren yok. Yükselt sesini, ayaktasın sen de… Medeni cesaretini topla bir gün, bebekli anneye yer verelim de. Ya da çocuğunun huysuzlanmasına kızan bir anneye kaldırımda ders ver. Kal sen burada madem ben gidiyorum demesin. Sakince konuşsun, anlasın derdini. Yürüyüşe çıkmak şehri kolaçan etmek kolay değil bak! Muhatap oluyorsun bin bir çeşit olaya… Geçen gün de caminin etrafında dizilmiş oturan kadınlar dikkatini çekti. Erkekler camide namazda mıydı nedir! Genelde bu banklarda yaşlılar oturuyor değil mi? Evet onlar da ayrı bir âlemler. Emeklidir çoğu, kahvelere de gidemezler, akşama kadar otur çay çay çay para dayanmaz. Evde de hanım istemez bütün gün otursunlar işlerine engel olsunlar… E ne yapsınlar, iki ağaç altı bulunca hemen oradaki banka oturuyorlar. Ellerindeki bastona abanmış yandakiyle iki kelime konuşuyorlar. Namazları abdestleri tuvaletleri Kızılay arabasından çorbaları da hep orada hallediyorlar. İlçe meydanında akşamı eder onlar sen yürümene bak… Ama nasıl yürüyeceksin, bu kaldırımlar kaç gündür taş döşenemedi, onarımdalar. Onarım bitene kadar o taraflarda bank da yok. Ayaktasın. Dinlenmek için bir kafeye girip sade kahveni iç bari. Yanında su ve çikolata geliyor. Bu şekilde kahve sunumu eskiden Kıbrıs’ta varmış. Şimdi ise her yerde kahveler var ve mis gibi kokuların çekimine uğruyor insan.

Dönüşte eve bir iki palamut da al bari de balık mevsimini kaçırma. Madem başladın sürdüreceksin bu sağlıklı hayat, sağlıklı beslenme konusunu… Anlaşılan bunu yaşam biçimi haline getirmeye kararlısın. Sana tavsiyem dostlar edin kendine, sosyalleş biraz. Girip çık topluluklara eşin dostun olsun. Çok yalnızsın sen. Yoksa kafelerde komşu masadakilerle merhabalaşıp iki kelime olsun sohbet etmeye bu kadar meraklı olmazdın. Ben anlıyorum seni. Zordur yalnızlık. Sokaklarda çarşıda pazarda dolaşıyorken pek anlaşılmaz. Eve gelince de hemen anlamazsın. İşlerini yapıp da biraz soluklanınca elin bir telefona gidecek, kimi arasam diyeceksin, anan baban yok, eşin dostun kimseni rahatsız etmemek adına aramaya çekinirsin.

Çocukların var. Evli barklı iş güç sahibiler. Sen şimdi al kalemi yaz, bak nasıl oyalanırsın. Başla işte, nereden başlayayım demeden sırala işte. Gözlem gücün iyidir senin. Hani bugün toplayıcı çocuk karşıdan gelip tam yanından geçerken dilendi ya, onu yazabilirsin işte. Açız yemek alacağım abla, açız abi biraz para versen… Açız deyince akan sular duruyor sende, yalan bile olsa irkiliyorsun o sözü bu denli rahat söyleyişlerine şaşarak bir yüz ifadesi takınıyorsun, onlar anlıyor iş çıkmayacağını dönüp gidiyorlar. Gittikçe artan yoksullaşma seni derin derin düşündürüyor. Bunu yaz işte. Endişelisin gidişattan. Doların da liranın da ne düzeyde olduğu kimin battığı kimin çıktığı konuları ilgini çekmiyor. Sen başka boyuttan bakıyorsun. Gerçekten aç olup da açım diyemeyen yığınları yazabilirsin o halde. Kalitesiz gıdaları bile 5- 10 lira verip alacak parası olmayanların gizli soluk benizli açlığın karşısına dikilip donuk donuk baktığını gördün. İnsanlar zombileşiyor mu ne diye geçti içinden.

İnsanlık onurunu çekip aldıkları ile alamadıkları aynı sokaklarda, sırt sırta yaslanmış evlerde ya da tütmeyen bacalarından ev olduğu anlaşılmayan barakalardalar. Bir ateş yakıyorsun içinde. Senin kalemin tutuşuyor. Yanık karanfiller dökülüyor gözlerinden. Saçların düşüyor yüzüne. Elin kalkmıyor. Şehirleri geziyor yüreğinle dolaşıyorsun, il il tarıyorsun, loş kasabaların ıssızlığında kollar kırılıp yen içinde kalıyor. Görüyorsun yürekle. İlleri aşıyor, ülkelerden taşıyorsun. O yüzden şehirlerin isimleri olmuyor senin yazdıklarında. Sınırları geçince de yolun dönüp dolaşıp göçmen mahallelerine, işçi barakalarına, tersanelere düşüyor. Konteynerlerde işçiler tahtakurularıyla boğuşmuyorsa bile havasızlık içinde, susuzluk içindeler. Camiler bitiyor kilometre kareye bir cami düşmüyor oralarda belki ama bu kez satılık kiliseler gözüne çarpıyor. Cemaatsiz kilise sahibinden satılık diye gülecek gibi oluyorsun. Senin ardında bıraktığın şehirlere sığınıyor başkaları. İnsanlar göçüyor diye yazıyorsun. Kimisi şehirden şehre, kimisi ülkeden ülkeye kimisi dünyadan göçüyor.

Ama sen böyle bitirmezsin sözü. Ölümle değil zaferle biter senin sözün. Çünkü gerçek öyle derin bir sömürüyü gösteriyor ki, yüreğinde sızıların diniyor. Öfken bir isyan habercisi. Zombiler insanlaşıyor sen yazdıkça. İnsanlık onuru öne geçiyor elinde bayrak. Ekmekten önce onur diyor afişler. Sen yazıyorsun. En büyük puntolarla geçiyor haberler: ekmekten önce onur isteyenler yürümeye başlıyor.

Evin Okçuoğlu

9 Ağustos 2021 Pazartesi | 392 Görüntülenme

İlgili Kategori: Öykü

Düşüncelerinizi bizimle paylaşın

Etiketler