Günümüz Şiiri Ve İnsanında Özgünlük Ve Üslup Sorunu

Günümüz Şiiri Ve İnsanında Özgünlük Ve Üslup Sorunu - Özgür Ergen

Ali Lidar, Alengirli Şiirler, Çözülen Edebiyat

Akıl almaz bir cesaretimiz var: var olmaya devam ediyoruz. Wolfgang Borcherd

                               Bilgiden yoksun bir güç, tehlikelidir. Ursula L. Guin

Günümüzde şiiri, dil, temsiliyet ilişkisi açısından düşünürken, günümüz insanı üzerine daha çok düşündüğümü fark ediyorum. Uzun zamandır gözlemlediğim bir konu aslında bu: Eleştirelliğin yerini suçlama, yaftalama, mutlaka ama mutlaka bir bit yeniği arama, en yakınlarının bile kötü niyetinden şüphelenme, bir şüphecilik almış gidiyor. Metroda, otobüste, yolda, iş yerinde… Bu döngü hiç değişmiyor. Eleştirellik değil bu. Birini suçlarken ya da yaftalarken bile, arkasındaki güç ilişkilerine bakıyor çünkü. “Bunun bana katkısı nedir?” diyor ve “Söylersem ne kazanırım? Ne kaybederim?” Hep ama hep haklı olmaya çalışıyor. Vitrin mankenlerini andıran, soğuk, ifadesini yitirmiş bir yüzle bakıyor hayata; ama dışarıda savaş varmış, kadınlar varmış acı çeken, öldürülen, çözülen bir edebiyat varmış. Ama dışarıda bunca savaş varken, sen de ne düşünüyormuşsun. Bu senin, aslında sadece senin takıntılı yanınmış. Belki uyanmayı unuttuğun için, düşüncelerinin, bütün ruhunun tüm varlığınla ele geçirilmiş olduğunu hissetmiyorsun bile.

Bir çemberin dışında kaldığında, seni öylece bıraktıklarında, hep aslında içeride olmayı bekleyen bir yanın var. Karşı çıkışın, çoğu zaman, mahallendeki bisikletli çocuğun, günlerce sana bisikletini verip, bir gün vermemeye karar verdiğinde, “Zaten o bisiklet çok çirkin” demesine benziyor.

Ali Lidar’ın Alengirli Şiirleri’ni, içim burularak okuyorum. Bu mu olmalıydı, diyorum kendi kendime. Edebiyatın, şiirin ve insanın özgün yanı nereye gitmişti? “Bu eskiden de vardı.” demeyin lütfen. Gerçekten bu yazılanları samimi mi bulmalıyız? Cahit Sıtkı, sembolistlerden etkilendi, İkinci Yeni şairleri, Dadaistler, sürrealistler ve pek çok Batılı kaynaktan etkilenmiştir. Ama şimdilerde buna bir de bilgi ve felsefe eksikliği eklenince yazılan şiir, iyice özgünlüğünü yitirmiş durumda. Çünkü hayata doğru bakmanın, hayatı doğru algılamanın yolu daha çok felsefededir. Bu şiirlerin her şeyden önce felsefesi eksik. Bunu söz sanatlarından, şiiri öğrenmekten daha önemli buluyoruz. Şiir, öncelikle bir varlık sorunu, arayışı olmalı ve devamı daha sonra...

Sorumluluk duygusu ne zor öğrenilen bir şey. Toplum sorumluluğu, üzerinden ceket, kravatı eksik etmeyen, asık suratlı, ciddi bir insana benzetiyor. Çocuklarla Yaratıcı Drama derslerinde oyunlar oynarken, en çok üzerinde durduğumuz konu bu. Ne yapıyorsan, bunun sorumluluğu sendedir. Anahtarı sende. Kapıları zorla, ifade et ve yaptığın şeyin bilincine var. Seni, diğerlerinden ayıran şeyin farkına var. Ama budalaca bir kibirden alıkoy kendini. Kibirden uzak bir yaratıcılık, seni, böyle bir dönemde hakikaten farklı yapar. Çünkü “ben yaptım”dan daha önemlidir: Sadece “yapmak” ve “olmak”… Şiir olma mücadelesidir ama aynı zamanda da olanın eksikliği, olamamak, tamamlanamamak…

Gösterişli, Yakışıklı Şiirler

Sokakları, evleri, metroları, iş yerlerini, galerileri geçiyorum. Sanki tek bir yüz, bir ağız görüyorum çoğu insanda. Kıpırtısız, mimiksiz, ifadesiz…  Yerleşik olanın tekrarına dayalı sözler. Belirli bir üsluptan, tarzdan yoksun sözcükler, elbiseler, dokunuşlar…

Sonra elimdeki kitaba bakıyorum. 2015 yılında İthaki’den yayımlanmış. Alengirli Şiirler…

Alengir TDK Türkçe sözlük’te: Argoda gösterişli, yakışıklı demek.

Hulki Aktunç’un Büyük Argo sözlüğünde ise hoş, gösterişli, fiyakalı anlamlarına geliyor. Bakalım, yazıldığı gibi “gösterişli, yakışıklı, fiyakalı” mı? Metinlerarasılık adıyla çok fazla başka metinlere gönderme yapan şiir okumuştum şimdiye kadar. Ama gerçekten, böylesini ilk kez okuyorum. Behçet Necatigil, Ahmet Erhan ve Nevzat Çelik şiirlerine göndermeler var, ama bu göndermeler öylesine basit şekilde yapılmış ki, hayret. Behçet Necatigil’in “Siz geniş zamanlar umuyorsunuz” dizesi,  “Geniş zamanlar ararken olanı da kaybettik” “Geniş zamanları boş ver, insanları da planları da”; Ahmet Erhan’ın, “Anne ben geldim, oğlun, hayırsızın” dizesi, “keşke kızsaydın bana, oğluna, hayırsızına” dizesiyle;  Nevzat Çelik’in, “Öptüğüm kızlar geliyor aklıma” dizesi, “öptüğüm diğer kızlar da aklımdan geçmedi değil” dizesiyle ilişkilendirilmiş. “İroni” ve “içi doldurulmamış bir alaycılık”, “basitlik” ile “sadelik” birbiriyle hiç bu kadar karıştırılmamıştı.

“Başarısız Proje” isimli şiir, “Histerik kahkahalar atıyorum sümükten şelalelerle”  (s.12)

 “Ben Bu Şiiri Sana Yazdım” şiiri, “Ben bu şiiri kusarak yazdım kimseler temizleyemez/ Sabaha karşı ağladım ama hiç sesim çıkmadı/ Ben bu şiiri susarak yazdım dudaklarım kupkuru” (s.20)

“Sığınıp İsimsiz Bir Katedralin Gölgesine” şiiri, “Aklından bir katedral tut beni bahçesine gömsünler.” (s.26

“Ay Tutulması” şiiri, “Aynı anda hem sana hem sana hem kendime hem tabiata / yerli yersiz küfürler sıralarken bir taraftan / yerli yersiz küfürler sıralarken bir taraftan / öptüğüm diğer kızlar da aklımdan geçmedi değil.”  (s.50)

İçi Kof Alaycılık

Küfür, kusmak, sümük,  katedral… Şiirin sözcükleri bunlar. Kavramlar bunlar olsun, hadi buna da bir şey demeyelim. Şiirde küfür ve argo, kullanılabilir. Hatta argo zenginleştiricidir. Metin Eloğlu, Hulki Aktunç, Can Yücel… Bu yolla zenginleştirilmiş, argoyu, kendine özgü hale getirebilmiş şairler arasındadır. Bu yazılanlar ve o şiirler arasındaki fark, öncelikle dünyaya bakışlarındaki farkla ilişkili. Sonra da şiirdeki yetkinlikleri ile.

“Paradoks” şiiri, “Susmanın da durmanın da hepsinin dibine vurdum / Sen bilirsin sevdiğim; / Ya tut şimdi elimden usulca sana gidelim / Ya basıp yürü bok çukurunda geberelim // Park soğuk, bira bitti, kahrolsun kapitalizm!” (s.51) Dünya bu kadar. Park soğuk, bira bitti ve kapitalizmle tek sorunumuz bu. Varoluş sorunları, dünyayla hesaplaşma, kıyımlar, işsizlik, aşk, derinlik… Yok, yok, yok… Şiire dair hiçbir şey yok. Öncelikle imgeleme konusunda ciddi sorunlar var. Ama bu önemli değil, iyice çözülen edebiyatta: Popüler bir figür olmak yeterli. İnternette Kierkegaard, Zweig, Dostoyevski hakkında atıp tutmak da.[1] Nasılsa doğrular artık pek de önemsenmiyor.

“Na-Tecelli” “Nedir bu nemim çilem! / İnsan sevmem / Devlette öğretmenim / En sevdiğim yemek içli köfte / Midemi yakar. / Bir kız tanırım dünya güzeli / Ben onu severim / O beni / Bilmem.” (s.42) Gerçekten, hangi şair, bu yazılanın şiir olduğunu iddia edebilir, bilemiyorum.

“Pes” şiirini okurken pes ediyoruz. Şiirin tamamını alıntılıyorum. “Ruhumu ihbar ediyorum çiğnediğim çimenlere / Ve pes ediyorum peşinden, bıktım, oynamıyorum / Takıldığım yerine hayatın, siyah bir ayraç koyun / Sizden bana hayır yok, kuşlara gidiyorum.” (s.71) Bizler de pes ediyoruz bu dizeleri okuyunca. İroni değil tüm bunlar: İçi kof bir alaycılık, üslup yoksunluğu…

Ali Lidar şimdilerde Haydar Ergülen’le söyleşilere katılıyor bol bol ve söyleşiler yapıyor. Haydar Ergülen’in şefkat dolu (!) eli, onun omzuna da dokunuyor. [2] Kişisel yakınlıklar, yazılanların çok önüne geçiyor. Şiir, bir yan üründür bu dünyada. Aslolan çözülen bir edebiyatın kültürel pekişticilerinin “sen” ve “ben” kavgasıdır.

Şiir yaz sevgili yazıcı, ya da hiç yazma. Ama, “çaresizlikten” “kitaplarının yayımlanmasından” bu çözülmeye bulaştığını iddia etme sakın. İnsanların, çok daha büyük çaresizlikleri olduğunu hatırla.  Böyle anlarda kalbin, dünyada tek haksızlığa uğrayanın “sen” olmadığını hatırlatsın sana.

Keşke bu kitap hiç yazılmasa da okumasaydık dediğimiz bir okuma:  Ali, Lidar, Alengirli Şiirler, İthaki Yayınları, İstanbul,2015.


[1] http://alilidar.com/index.php/2012/09/tesirsiz-parcalar-156/

[2] Haber şöyle: Şair Haydar Ergülen, koordinatörlüğünü gerçekleştirdiği söyleşide, Ali Lidar’ın şiirlerini de seslendirdi. Haydar Ergülen’in sorularını yanıtlayan Lidar, Eskişehir’e olan bağına da değinerek, "Ben Eskişehir’de doğdum. Babamın mesleği nedeniyle birçok il dolaştık. Sonrasında üniversite için tekrar buraya geldim. Eskişehir’den her uzaklaştığımda hemen geri dönmek isterdim. Burayı çok özlüyorum. Eskişehir çok aydın, çok farklı bir şehir. Gecesinde, gündüzünde, insanlarında farklı bir ışık var" dedi.

Söyleşide Haydar Ergülen de, Ali Lidar’ın yeni çıkan 5’inci kitabı Kişisel Edebiyat Atlası’ndan şiirler okudu. Kent ve Kültür Söyleşileri; Gülen ve Lidar’ın edebiyat dergileri, günümüz yazarları ve şairleri, dünya edebiyatı ile Türk Edebiyatı üzerine sohbetleri ile son buldu.http://www.karar.com/eskisehir/kent-ve-kultur-soylesilerinin-konugu-ali-lidar-oldu-492315, http://www.artfulliving.com.tr/edebiyat/ali-lidardan-kisisel-bir-kitapi-i-13005.

Özgür Ergen

3 Şubat 2022 Perşembe | 782 Görüntülenme

İlgili Kategori: Eleştiri

Düşüncelerinizi bizimle paylaşın

Etiketler

Bu İçerikler de İlginizi Çekebilir