Evet İsyan, Evet İnsan!
“Dünyayı değiştirmek için bugün burada toplanmadık,
daha mütevazı bir teklifle buradayız;
size yeni bir dünya yaratmayı öneriyoruz.”
Comandanta Ramona
İnsan hakları gözlemcisi olarak katıldığım kadın çalışmasında Pasifik kıyısının Soconusco bölgesinde kalan son Maya kabile kadınlarından Khutara’nın, hemen yanında oturan Zapatista giysili kişiye duyduğu derin saygı, her halinden belli oluyordu. Kendisine söz vereceği zaman saygısını belirten kelimeleri özenle seçti ve onu “tüm kadınların kahramanı” olarak tanıttı. O ana kadar kimin yanında oturduğumu tam olarak bilmiyordum, o kadar sessiz ve naifti ki onun devrimci bir kadın lider olacağını tahmin edemezdim. Şaşkınlığım hayranlığa, hayranlığım aşka dönüştü. Nasırlaşmış elini elime aldığımda beynimde şimşek çakan tek şey güçtü, sanki damarlarıma onun kan akışı hakim oldu. İnisiyasyon kelimesini bilenler anlamıştır bu hissi, özellikle bazı toprakların ve kişilerin kavrayıcı gücü bir aşkın hal yaratır insanda. Ben, girişteki lirik metinden anlamaya çalıştım onları, içimden doğru, düşümden doğru sevdim onları ve izlemeye, kavramlarının ve pratiklerinin izini sürmeye, ben’deki, biz’deki karşılıklarını bulmaya çabaladım.
Yıllar sonra hastalandığını duydum, akabinde Ramona’nın ölüm haberini aldım. Yardımcı Marcos kamuoyuna “Herkesin söylediklerimi dikkatle dinlemesini istiyorum. Comandanta Ramona öldü. Tüm dünya, ihtiyaç duyduğu savaşçı kadınlardan birini, biz de kalbimizin önemli bir parçasını yitirdik.” dediğinde tarifsiz bir acı hissettim. Yıl 2006… Ramona için iki günlük ulusal yas ilan edildi. Onu tanıdıktan hemen sonra çalışmalarını daha tutkuyla izlemeye başladım. Hakkında yazılan makaleleri topladım. Hilary Klein’in saha çalışmalarının muazzam arşivi olan “Compañeras” kitabını aralarında yaşayarak sindirdim. Devrimci bir kadın ne demek, karakteristik özellikleri nedir, ne yapar, liderlik yaptığı bölgeye ne katar sorularımın cevaplarını aradım. Her şeyden önce bölgesine ve insanına sağladığı katkıların dünyaya yansıması nasıl olur? Bazı bilgileri Ramona’dan doğrudan öğrenirken bazıları için sayısız çeviri yapmam gerekti. Bulduğum her bilgi gerçek bir hikâye idi; abartısız, doğal ve tutkulu.
Örgütlü bir muhalefet olan Zapatist Hareket, kadınlar olmadan asla başarılı olamazdı.
Meksika Zapatista hareketi, 1994’ten itibaren ülkenin en güney ve en yoksul eyaleti olan Chiapas’ın sınırlarının ötesine geçerek başlamıştı. Birçok açıdan, hareketi başlatan faktörler, insan hakları ihlalleri, sağlık, eğitime erişim eksikliği ve cinsiyet eşitsizliği konularıyla, bildiğimiz öteki direniş hareketlerine benziyordu, bana göre Ejercito Zapatista de Liberación Nacional (EZLN) hareketinin farklılaşan tek yönü kadın liderliğinde gelişerek tarihe geçmesi oldu. Zapatista hareketinde kadınların rolü, hareket içerisinde ve dışarısında erkek egemen tahakküme karşı verdikleri mücadelede yerli kadınların harekete koşulsuzca katkısını sağlamıştı. Kadın isyancılar 8 Mart 1996 Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nde “Bir gelecek varsa, kadınlar tarafından yapılacaktır” diyerek eylemlerinin evrenselliğini vurguluyorlardı.
Yerli bir Maya kadını olan Ramona, hayatını Zapatista ordusuna ve yerli kadınlara adadı. Sadece otuz dört yaşındayken, Chiapas'ta küçük bir ordunun başına geçti. Yerli kadınların öykülerini diğer kadınlarla paylaşmak, boncuk ve bez bebek yapımı, dokuma gibi el sanatlarının üretimine yönelik kadınlara özel kolektifler oluşturmak için çalışmaya başladılar. Böylelikle para ve güç elde ettiler, bağımsızlıklarını kazandılar. Nesiller boyunca, Maya kadınları ne okuyabildi ne de yazabildi, sadece ana dillerinde konuşabiliyorlardı. Devrim Yasası'nın geçişi ve Zapatista hareketinin artan popülaritesiyle, kadınlar Meksika hükümeti ile Zapatista isyancıları arasındaki barış görüşmelerinin resmi dili olan İspanyolca'yı öğrenmeye teşvik edildi. Genelde, Maya kadınları ve erkekleri, yerel kimliklerini kaybetmenin kaçınılmaz olduğu egemen kültüre asimilasyon korkusu nedeniyle geçmişte İspanyolca öğrenmeye karşı dirençliydi. Devrim Yasası'nın da belirttiği gibi, Maya kadınları eğitim istiyor, ancak geleneksel olanını istemiyorlardı.
Ramona, toplantı masasında örgütünün “Hazırlık” olarak nitelendirdiği bir duyuruyu okumuştu, aklımda kalanları hızlıca not almıştım: “Biz sahici insanların yüreğinde yalan yoktur. Bizim sesimiz daha büyük bir sayının takipçisidir, hiçbir şeyi olmayanların, sessizliğe ve cehalete mahkûm edilenlerin, topraklarından ve tarihlerinden egemenlerin hükümdarlarıyla sökülüp atılanların, öfke ve ızdırap üzerinde dolaşan erkek ve kadınların, yalnız ve terk edilmiş çocukların, aşağılanmış kadınların, sesidir... Tüm varlıkların hakkı olan şeyleri talep edeceğiz: Özgürlük, adalet, demokrasi, bizim için hiçbir şey, herkes için her şey... Eğer yalan egemenlerin ağzına yeniden düşerse, bizim ateşten sesimiz yeniden konuşacak, her şey herkes için diyeceğiz…” Ne kadar tanıdık geldi değil mi?
Beni heyecanlandıran bir husus bu hareketin hem yerelde, kendi içlerinde yaşanırken hem de merkeze hatta dünyaya ders verebilecek nitelikte oluşuydu. Maya kadınlarıyla yaptığım tüm sohbetlerde sanki zihinlerinden geçenler hep aynıydı: “Ciddi hiçbir iş yapamayacağımızı düşünen pek çok erkek var bu kentte. Sadece seks ve soylarının devamı için bedenlerimizi kullanan... Erkekler kadınlara saygı duymuyorlar, gücümüzden korktukları için küstah davranıp ezmeye çalışıyorlar. Güç savaşı değil istediğimiz, saygı ve ahlak bekliyoruz. Ne yazık ki kadınlar da yapamayacağımıza inanmışlar, Ramona yapabileceğimizi ve yaşadığımız kentlerde varlığımızı gösterebileceğimizi kanıtladı bize.” Devrim Yasası, kadınların doğal yetkilere sahip olmasına izin verirken, genellikle bu sorumlulukları yerine getirmeye yeterince hazır değillerdi. Eğitimden başladılar işe. Milyonlarca Meksikalı kadına, özellikle de Chiapas'ın yerli halkına bir umut ışığı oldu bu hareket. Eğitimi üretimle desteklediler. Yerel elbise giymiş kadınların yaptıkları Zapatista bez bebekleri kendilerini ifade eden ürünü yarattı. Ramona Doll dedikleri yüzünü örten kırmızı bandanalı ya da yün bereli devrimci bez bebekler hızla duyuldu ve binlerce satıldı. Basit gibi görünebilir fakat bu kırsal bir hareketin kente ve kent ziyaretçilerine yansımasıydı.
Ramona, üçte biri kadından oluşan bir orduyu yöneten komitenin yedi kadın komutanından biriydi. Ben inanıyorum ki Ramona'nın gücü, kendi halkına olan bağlılığında ve atalarının özgürlüklerini elde etmek için birleşmiş oldukları kehanetinin gerçekleştirilmesinde yatmaktaydı. O hiçbir zaman süslü konuşan biri değildi; lider havasında demeçler vermedi. Mexico City'nin ana meydanında binlerce kişiye karşı konuşması çok dikkat çekti. Yüzü bir maske ile kaplıyken, başkentte kamuya açık konuşan ilk lider Ramona oldu. Onu orada ve medyada gören milyonlarca Meksikalıya dayanışma, güç ve cesaret çağrısında bulundu.
"Büyük küresel güç henüz hayalleri yok edebilecek silahı bulamamıştır. Bulmadığı sürece hayal etmeye devam edeceğiz, başka bir deyişle zafere devam edeceğiz."
Bir sokak insanının devrimci bir lidere dönüşümü binlerce yoksul kadına umut ve ilham verdi. Onlara hayal etme olanağı tanıdı, hayatlarını dönüştürme ve dönüşen toplumun hayalini kurmaya cesaret etme ışığını gösterdi. Direnişlerinin naifliğine, azimli bağlılıklarına, kolektif çıkarın bireysellikten önde olmasının sorgusuz kesin kabulüne, oluşturdukları disiplin, mizah ve hassasiyet birleşimine hayran kaldığım Zapatistalar, “hiçbir kadının kötü muamele görmeyeceğini, kadınların kaç çocuk sahibi olacaklarına karar verme ve eşini seçme hakkı olduğunu ve evlilik anlaşması yapmaya zorlanamayacağını” ilan ettiler. Tecavüz eden ya da tecavüz girişiminde bulunanların çok ciddi bir biçimde cezalandırılacağını yazdılar. Meksika gerçekten erkek egemen kültürün (machismo) baskın olduğu bir ülkedir. Yerli kadınlar çok yoksul ve dışlanmışlardır. Kızılderili olmalarından ötürü toplumsal değerlendirmede en alt tabakada yer verilir. Bu yerli kadınların Zapatizm'i yönlendirdiklerini gözlemlemek benim için şok ediciydi.
EZLN yerlilerin yaşadığı köylerdeki dağlarda ve ormanlarda örgütlenmeye başladığında kadınlar inanılmaz ayrımcılık ve şiddet ile yüzleşiyordu. Genellikle daha önceden ayarlanmış evliliklere mecbur bırakılıyorlar, doğum kontrol olanakları sağlanmadığı için on, on iki, bazen on dört çocuk sahibi oluyorlardı. Ev içi şiddet çok yaygındı. Kadınlar eşlerinin ya da babalarının izni olmadan evden dahi çıkamıyordu, toplumsal ilişkileri erkekler yönetiyor ve kararları erkekler alıyordu. Fakat bütün bunlar Zapatista Kadın Hareketi ile kökten değişti. Şimdi Zapatista kadınlar kendi eşlerini seçebiliyor, isteğe bağlı iki ya da üç çocuk sahibi oluyorlar. Kadınlar ve kız çocukları eğitim ve sağlık hizmetlerine çok daha kolay ulaşabiliyor. Kadınlar ve erkeklerin toplumsal katılımı tam olarak eşit değil, fakat kadınların toplumsal olaylarda söz sahibi olması gerektiğine dair yaygın ve kabul gören bir anlayış hakim. Kadınlar eskiden katılamadıkları köy meclislerindeki tartışmalara katılıyor ve örgütün her kademesinde yer alabiliyorlar. Dahası, kendilerine güveniyorlar.
Bizdeki tek örnek, 10 Aralık 1919, Kastamonu Kadın Mitingi: Kastamonulu kadınlar topraklarındaki bu tutkulu direnci iyi idrak etmeliler…
Mondros Mütarekesinin ardından, ülke işgal edilmeye başladığında bütün yurtta protesto mitingleri düzenlenmişti. Ancak 10 Aralık 1919’da Kastamonu’da yapılan miting diğerlerinden çok farklıydı. Çünkü bu mitingin düzenleyici ve konuşmacıları Kastamonu ve civarının kadınlarından oluşuyordu. Resmi belgelere göre o tarihte, o coğrafyada, o nüfusta bir araya gelmiş 3000 Kastamonulu kadından bahsediyoruz. Bu kadınlar ülkesini bulunduğu karanlık ve acılı ortamdan kurtarmak için ne kadar azimli olduklarını ispat etmişler ve padişaha, sadrazama, dönemin Amerika Birleşik Devletleri ve Fransa cumhurbaşkanlarının eşlerine, İngiltere ve İtalya kraliçelerine ve Hindistan imparatoriçesine telgraflar çekmişlerdi. Kadın hareketi tarihimizde, bana göre bundan daha ses getireni ve amaca yönelik olanı yaşanmadı. Kadın bu topraklarda, belki yakın dönemde ilk kez etik hakları ile vatan bütünlüğü için dünyaya haykırdı ve tarihte yerini aldı. Bir daha tekrarı ya da benzeri olmadı. Üzerinde çok yazılıp çizilmedi fakat bu hareketin nedeni çok iyi okunmalı özellikle Kastamonulu kadınlar topraklarındaki bu tutkulu direnci iyi idrak etmeliler. Dirayetli ve sabırlı güçlerinin tarihteki kaynağını araştırmalılar.
Ne acıdır ki ülkemizde etkili bir kadın hareketinden söz etmek mümkün olmadı. Kentli kadın derneklerinin fazlalığı hep dikkat çekti fakat hareketleri şehirlere hapsolmuş durumda kaldı. Özellikle şehirli üst tabakadan kadınların hakim olduğu kadın örgütlenmelerinin, köylü kadınlara yayılmakta ciddi zorluk çektiğini, farklı dilleri konuşmakta olduklarını görüyorum. Zapatista Kadın Hareketinin kabul görmesinin belki de en büyük özelliği buydu; onlardan biri olmak… Bana bu kadınların öğrettiği birçok ders var fakat en çarpıcı kavram, bu hareketin sabır gösteren doğasıyla “estetik ve etik hegemonya” tarifine çok uyması oldu. Hedeflerini net belirlemiş olmaları, bunların elde edilişi için gösterilen direnç, bayrak ve önder istemeden konuşmak… İktidar ile önemli sorunlarının olduğunu hem kendilerine hem de dünyaya şık bir ciddiyetle hatırlattılar. Zapatistalar hep bunu yaptılar.
Bugün toplumda kadın odaklı yürüttüğümüz tüm çalışmalarda en büyük dayanağımız tarihsel örnekler olmalı. Uzun soluklu hareketlerin oluşturulması hakkında düşündüklerimiz, bütüncül çözümler, siyasi mücadele basamakları, hayatın döngüsü, adaletsizlik, eğitim, sağlık ve taban örgütlenmelerinin önemi… Evet, belki tam olarak bunların cevaplarını şuan veremiyoruz ama bu yolda yürürken birlikte inşa ediyoruz… Bu hareketlerin birçoğu kadınlar için yeni fırsatlar yaratacak ve hayatlarındaki değişimleri de kolaylaştıracak. Aynı zamanda kadınlar yine bu hareketlerin içerisinde ayrımcılıklar ile yüzleşerek yeni bir toplum inşası sırasında kadın haklarının saygı duyulmasına çabalayacaklar. Erkeklere karşı amansız savaşlarda değil, erkeklerle birlikte hepimizin doğal insan hakları için mücadele edecekler, sayısız Ramona’lar doğurarak…
“Yaşlandığımızda yaptıklarımızı çocuklarınıza şöyle anlatabilirsiniz: 20. yüzyılın sonunda Meksika için savaştım ve oradaki insanları kolladım. Bildiğim tek şey; onların istedikleri şeyin, insan olduklarını unutmayan tüm insanların istedikleri şey olduğuydu. Yani onlar demokrasi, özgürlük ve adalet istiyorlardı. Onların yüzünü görmedim ama kalpleri bizimkilere benziyordu.”
Dilek Alp
20 Şubat 2022 Pazar | 738 Görüntülenme
İlgili Kategori: Deneme