Sevdalı Buluşma'nın Şiiri Kaldı

Şiirinden biliyoruz; yağmurlu bir öğlen sonrasının, yıldızlı bir haziran gecesinin, bırakılıp gidilen sokaklar ve ulaşılan yeni gökyüzünün, bütün sınırları aşmak için önce sesini uçuran bir telefon kulübesinin, yalnız kadın ve erkeğin görüntüsüyle sınırlanmayan bir büyük sevdada unutulmaz yeri var. Kadını ve erkeği yan yana iki ülkeye dönüştüren bir sevdalı buluşma’nın parantezi kapandı. Önce şair gitti, geriye kadın ve kedi kaldı. Sonra kadın gitti. Geriye kedi ve iki sevda kitabı kaldı. “Sevgilim sürçersem eğer” dizeleriyle başlayan bir yemin - şiir kaldı.
Kemal Özer’i 2009 yılının son Haziran günü kaybetmiştik, Sevdalı Buluşma’nın kadını Georgina ya da bu buluşmadan sonraki adıyla Gülşah Özer’i de bir Nisan günü ölüm aldı aramızdan. Artık bir büyük aşkın anısı Sınırlamıyor Beni Sevda ile Sevdalı Buluşma kitaplarında, şiirde yaşayacak, yeni okurları, yeni duyguları uyandıracak. Somut bir aşk ilişkisinin anısı olmaktan çıkıp şiirsel yaratımın bir aşk tarifine ve kavrayışına kaynaklık edecek.
***
Bir fotoğraf kalacaksa bizden, biri ona baktığında
bizi birbirimize aşılayan ikiz duyarlığımızı görsün
Sözün örtüsünü açıp eylemi çıkarmak için ışığa
her adımda sınavdan geçiren alınyazımızı görsün
Yıkımın çarkı kırılsın da acıdan arınsın diye dünya
onca çileye sabırla direnip kafa tutmamızı görsün
Boğulan bir çığlık mı var zindan duvarları ardında
kimse duymasa bile bizim duyacağımızı görsün
Sessizliğe bürünse ortalık, herkes susacak olsa
yine de kısılmayan bir sesle konuşan ağzımızı görsün
Biri baktığında sevgilim bizden kalacak o fotoğrafa
her sevinci bir hasatta devşirip yaşadığımızı görsün
Yaşamın ürettiği sevinç ömrümüzün hasadıyla buluşunca
birbirimizin yüzünde bir yıldıza baktığımızı görsün
Bu sevdalı buluşmadan bir görüntü yansırsa yarına
ona bakan yalnız bizi değil, bizde ışıyan o yıldızı görsün
***
Kemal Özer sevdalı buluşma’nın geleceğe kalacak fotoğrafını şiirle böyle çizmişti. Aşkın aydınca derinliği ve tarifine ipuçları bulmuştuk. Kemal Özer’in ve şiiri “insanlık kavgasının yüreği” haline getiren şairlerimizin, köklerini toplumsal yaşamdan ve insanın yaratıcı gizilgüçlerinden alan iyimser ve umut yüklü ütopyaları vardı. İnsanın yaratıcı güçlerini ele geçiren sömürücülere karşı köklü reddiyeleri ve protestoları vardı. Şiirlerinde, güzel gelecek düşlerini Nâzım Hikmet’in “büyük insanlık” dediği emekçilerle paylaşmak ve onların eylemiyle maddi bir yürüyüşe dönüştürmek için kurdukları yalın, anlaşılır ve güçlü bir estetik dil vardı.
Bugün yürüyüşü sürdürmek, umut ve ütopyaları yaşama geçirmek isteyenlerin şiire bu dili özümseyerek başlamaları gerekiyor. Şiiri düzenin araya giren döküntülerinden temizlemek, yeniden insanın pırıl pırıl yüreğinin ve insanlık eyleminin bir kurucu gücüne dönüştürmek için birikimi özümsemek ve bugünde aşmak zorundayız.
***
Yeni Gelen dergimiz üçüncü sayısıyla yürüyüşünü sürdürüyor. Mektubumuzu yerine ulaştırmak için ilgi ve katkınızı esirgemeyin. Yıldızlara çengel atan umut ve ütopyalarımızla yarının sevdalı buluşmalarına hazır olmalıyız.
B. Sadık Albayrak
19 Nisan 2021 Pazartesi | 422 Görüntülenme
İlgili Kategori: Editörden