Epiktetos’da Felsefe Eğitimi

Epiktetos’da Felsefe Eğitimi - Ali Timuçin

Stoa filozofu Epiktetos (50-120) felsefeyi yaşama sanatı diye tanımlar. Onun felsefe eğitimi anlayışı da salt kurama dayanmaz. Eğiticinin eğitileni temel felsefi ilkelerle tanıştırması onda yaşama yönelik bakış açısını geliştirmek içindir. Temel ilkeler kişiyi yaşama hazırlamak adına verilir. Eğitimin amacı kişinin içbenini geliştirmeye yöneliktir. Yani kişinin kendi bakış açısını yaşama ilişkin sağlam yargılar verebilecek biçimde geliştirmesi içindir. Böylece kişi doğru davranabilme olanağını elde eder. Kişisel gelişim okul sonrasında da sürecek bir yetkinleşme çabasını gerektirir.

Eğitim alacak kişiden beklenenler de vardır: hem onun verilenleri alabilecek belli bir kavramsal temeli olmalıdır hem de o eğitimini sağlıklı bir biçimde sürdürebilecek olgunlukta olmalıdır. Buna göre felsefe eğitimi her mesleki eğitimde olması gerektiği gibi okulla sınırlanamaz. İnsan uğraşıyla bütünleşerek kendini tanıma çabasını sürdürür ve toplumunun etkin bir parçası durumuna gelir. Epiktetos’a göre ortak yarara katılmadan insan kendi “iyi” kavrayışını oluşturamaz. Yani Epiktetos’un eğitim anlayışı “gemisini kurtaran kaptan” anlayışıyla karşıtlaşır. Buna göre birey okul sonrasında da kendini tanrısal bir yetkinliğe çıkarabilecek çabayı göstermelidir. Nasıl herhangi bir meslek sahibi işini kişiliğinin bir parçası kılıp ustalaşabiliyorsa filozof da “yaşama sanatında” yetkinleşebilir. Sonuçta iyi bir eğitimle kendi mesleğini iyi yapan bir insan içinde bulunduğu toplumun yararlı bir parçası olur. Filozof ayrıca genel insan değerlerine ulaşmış olmakla sağlam ruhlu bir kişidir: her davranışıyla topluma örnek olur.

Stoa’nın son dönemi olan İmparatorluk Stoa’sının Marcus Aurelius’la (121-180) birlikte en önemli filozofu olan Epiktetos Stoa’nın kuruluş döneminin felsefi konularını benimser, bunlar mantık, fizik ve ahlaktır. Çıkarımsal kanıtlamalar yapabilmek için mantık bilgisi gereklidir. Bununla birlikte mantık bilgisi abartılmamalıdır. Epiktetos’un söylemiyle zaten mantık olmasaydı onun zorunlu olduğunu bile söyleyemezdik: kimse tutarsız yargılardan ussal düşünce çıkarmayı ummaz. Stoa düşüncesinin genelinde de olduğu gibi yaşamla doğrudan buluşmayan mantık söz oyunlarının ötesine geçemez, ancak karşıdakini inandırmak için kullanılabilir. Mantığın böyle kullanılması eğitim için de sakıncalıdır. Felsefeyi bir tür gösteriye ve söz oyununa dönüştürmek isteyenler dili her zaman bu yönde kullanabilirler. Eğitimsiz insanlar zayıf kişilikleriyle hemen böylelerine kanabilirler. Bu nedenle Epiktetos felsefe eğitimine gelecek kişide belli bir kültürel altyapı olmasını ister.

Doğanın Akışı ile İnsanın İradesini Birleştirmek

Yetersiz birey felsefe okuluna orada bulmak istediğini bulacağı umuduyla gelir. Yaşam herkesin dileğine göre işlese bilgi edinmeye ne gerek vardı? Epiktetos’a göre doğru eğitimin dayandığı bir ilke vardır, o da her şeyin olduğu gibi olmasını dilemeyi öğrenmektir. Bu düşünce aynı zamanda Stoa’nın fiziğiyle de bağlantılıdır. Evrende her şey belirlenim düzeninde neden sonuç bağlantılarıyla yürür. Buna göre insanoğlu yaşamı bildiği gibi değiştiremez. Doğanın işleyişini dikkate alan ve istemimizi bu işleyişle uyumlu kılmayı amaçlayan bir eğitim yararlıdır. Eğitim için yeterli olgunluğa ulaşmamış bir öğrenci kaprisleri dikkate alınmadığında huzursuz olacaktır. Böyle biri uğradığı her türlü güçlüğü istemine yapılmış bir saldırı gibi algılayacak ve yaşamını çekilmez kılacaktır. Öğrencinin böyle davranmasında doğru gibi iyi gibi genel kavramlarla ilgili önbilgisinin olmaması kadar doğanın parçası olan insanın yapısını tanımaması da etkilidir. Belli bir olgunluğa ulaşıp felsefe eğitimine hazırlanmış olan kişi acele yargılardan ve duygusal tepkilerden kaçınacaktır. Bununla birlikte Epiktetos edilgin öğrenciyi de eğiticinin hevesini kırdığı ve verimini düşürdüğü için uygun bulmaz. Felsefenin amacı eğitilecek kişinin yargı yetisini güçlendirmek olsa da eğitilecek kişi de yetersiz bilinçle verilecek eğitimden yararlanamaz.   

Buna göre eğitim doğal yaşamın işleyişinden ve insanın yapısından kopuk yapay bir etkinlik değildir. Örneğin kendini yetkinleştirmiş bir öğretmeni niteliksiz kılamayız, yetersiz bir öğretmeni de hemen yetkinleştiremeyiz. Kendini göstermek adına etkili sözlerle çalıştığı konuyu iyi aktaran bir öğretmen bazı öğrenciler tarafından beğenilse de yetersizdir. Bir öğrenci öğretmeniyle ilgili şu savaşı ne güzel anlattı diyebilir. Ancak Epiktetos’un bakış açısına göre önemli olan anlatılanları yaşamla buluşturacak bağlantıları öğrencide uyandırabilmektir. Öğretmen öğrencinin içbenine dokunup artık böyle davranmamalıyım duygusunu veriyorsa eğitim anlamlıdır. Buna göre Epiktetos’un felsefe eğitiminde mantık ve fizik bilgisi eğitsel başarıya ulaştıracak araçlar gibi dururken ahlak bilgisi amaç gibi durur. Bu nedenle Epiktetos Sokrates (M.Ö.470-399) ve Sinop’lu Diogenes (M.Ö.413-323) gibi filozofları öğrencilerine örnek gösterir. XVIII. yüzyılda Rousseau da Epiktetos’un eğitim anlayışındakine benzer biçimde Plutharkos’un ünlülerin yaşamlarını anlatan çalışmasını eğitim için önermiştir.   

Epiktetos’tan Dostoyevski’ye Yaşama Katılan Bilgelik

Epiktetos’un eğitiminde ilk aşama öğrenciye yaşamda arzulanması ve kaçınılması gereken şeylere ilişkin bir kavrayış kazandırmaktır. Öğrenci temel felsefi ilkeleri öğrendiğinde elindeki tek gücün usuna bağlı yargı yetisi olduğunu özümseyecektir. Buna göre eğitimin amacı kişiye dış etkilerden bağışık bir istemlilik kazandırmaktır. Yani ün, unvan, para ve kamu görevi gibi dışımızdaki şeylere prim vermeden karar alabilecek bir özgürlüğe kişiyi ulaştıracak temeli kazandırmaktır. Hatta bu eğitimde Stoa düşüncesine göre dışımızda sayılan bedenimize ilişkin insanların olumsuz gördüğü durumlar bile önemsenmez. Buna göre hastalık ve ölüm korkularını bile bir yana bıraktıracak ruh sağlamlığına ulaşmak olası olacaktır. Ancak felsefe eğitiminin sınanması ve geliştirilmesi okuldan çıkıp yaşamla buluşmayı gerektirir. Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşler’inde Staretz Zosima’nın Alyoşa’dan şu isteği Epiktetos’un da felsefe öğrencilerinden beklediğine uyar: “Senin için şunu düşünüyorum: bu duvarlar arasından çık, ama dünyada da rahip kal. Senin de birçok düşmanların olacak ama onlar da sevecek seni. Hayatta çok acı çekeceksin; bu acılar senin mutluluğunu arttırmaya yarayacak. Hem kendin şükredeceksin, hem de başkalarına öğreteceksin bunu. Sen böylesin işte.” Epiktetos’un da felsefe öğrencisinden beklediği budur: okuldan çıkıp insanlara amaçlarına nasıl ulaşabildiğini ve kaçınmayı istediğine nasıl kapılmadığını göstermektir. Amaç tüm mesleki uğraşların üzerinde değer ortaya koyan örnek insanı topluma sunmaktır. Ruhu sağlam biri güçlükleri de kendine yararlı kılar. Epiktetos’un bu bakışı ardılı Marcus Aurelius’u da etkilemiştir. Güçlüklere kendini bırakan birini Epiktetos kurda, engerek yılanına ve eşekarısına benzetir. Oysa eğitimli biri ölüm, hapishane, işkence ve sürgün gibi güçlüklerin nasıl yüreklice karşılanabileceğini göstermeye çalışır. Bununla birlikte çoğu insan tasımların çözümüne nasıl ulaşılır ya da nasıl dava açılır gibi gündelik sorunlarla ilgilidir. Birçok kişi de filozofluğu bilgiçlik taslama ya da para kazanma aracı olarak görür. Ama filozofluk gösterisi yapanın durumu tedavi edeceğim diye hastanın peşinden koşan doktorunki kadar garip olacaktır. Epiktetos’a göre böyleleri asalaktan farksızdır. Yetersiz insan kendini sorgulamayan ve dış etkilerle sürüklenen insandır. Buna göre eğitimsiz kişi işler kötüye gitti mi suçu başkalarında arar. Eğitim sürecine giren kişiyse kendini suçlar. Ama iyi eğitilen bir kişi ne kendini ne başkasını suçlayacaktır. Epiktetos’un bakış açısına göre dışımızdaki her konuya rahat yaklaşabiliriz. Sakınmamız gereken şey bize bağlı olan yargılarımızdır. Eğitim süreci kişiliğimizi güçlü kılmaya yöneliktir. Buna göre doğru yargı hem dışımızdaki şeyleri doğru değerlendirip doğru tutum almayı getirecektir hem de zaten dışımızdaki şeylerden etkilenmeden sakınımlı kararlar alabilmemizi sağlayacaktır.

Ödeve ve Doğamıza Uygun Davranmak

Felsefe eğitimi öncelikle içbeni geliştirmeye yönelik yani kişinin kendini sorgulamasına yönelik olduğundan özellikle bu eğitimin ikinci ve üçüncü aşaması doğrudan yaşamda gerçekleşir. İkinci aşama ödeve uygun davranabilmektir. Doğru düzgün eyleyen yani usa uygun eyleyen biri özensiz davranışlar sergilemez ve toplumsal yaşamın gereğine göre davranır. Ödeve uygun davranmak doğamıza uygun davranmaktır yani içinde yaşadığımız topluma ve geniş anlamda dünyaya yararlı eylemektir. Bu bağlamda ödev ahlakı oğul, baba, kardeş, yurttaş olarak birbirimize saygılı olmakla ilgilidir, ayrıca yerinde tutumlarla ve davranışlarla toplumsal bağları güçlendirmekle ilgilidir. Ödeve uygun davranışlar zamana ve yere göre değişmez davranışlardır. Yurdunu savunurken görevini yapan biri ödev ahlakı gereği bulunduğu yerden kaçmayı düşünmez. Üçüncü aşamada sakınımlı bir biçimde karar almayı gerektiren durumlar vardır: akla yatkın görünen ya da insanı baştan çıkaran işler. Örneğin bir insan filozof olmaya özenebilir. Ama aynı kişi filozof gibi istemli olduğunu kanıtlayacak tutumları gösteriş amacıyla alıyorsa aslında dış etkilere kapılmış demektir. Amacı övgü beklemektir. Övgü bekleyen kolaylıkla başkalarına dalkavukluk edebilir. Oysa eğitici filozof insanlara yanlışlarını gösterip yardımcı olurken bile övgü beklemez. Bu nedenle Epiktetos filozof olma yolundaki birinin kendine filozof dememesini ve ona filozof diyeni engellemesini ister. Çünkü felsefe eğitiminin amacı kişiyi her türlü dış etkiden bağışık kılmak ve böylece kişinin ruh dinginliğini sağlamaktır. Böylesi bir kişi felsefi öğretileri ve okuduklarını özümseyip kendi bakış açısıyla yaşama katkı verebilen kişidir.     

İnsan doğal olarak toplumsal bir varlıktır, başkalarıyla duygulanıma açık olup başkalarıyla olan yakınlıklarından sevinç duyar. Ama insan yalnız kalmayı da bilmelidir. Doğal olarak yalnız kişi korumasız ve başkalarının saldırılarına açık kişidir. Yine de insanı huzurlu kılan kendiyle olan uğraşıdır. Filozof örnek insan olacaksa ve başkalarına yararlı olacaksa önce kendine yardım edebilmelidir. Bunun için ussal düzenin işleyişini kavrayarak bu düzene uygun tepkiler verebilmelidir. Genelde Stoa düşüncesindeki filozoflar duyarsız ve asık suratlı diye nitelendirilmişlerdir. Ancak onların bu tutumları insanların sorunlarına duyarsız kalmalarından değil bu sorunları değerlendirişlerinden gelir. Örneğin Epiktetos’a göre de ödev ahlakı gereği insanların sıkıntılarını paylaşmalıyız ama bu sıkıntılarının yargılarına bağlı olduğunu bilerek bu paylaşımı derinden yaşamamalıyız. Yine bir çocukla karşılaştığımızda bu çocuğa gülümsememiz uygun olur. Sonuçta insanı ölçülü ve yücegönüllü kılan felsefe eğitimidir. Buna göre felsefe eğitimi bizi her konuda huzurlu ve kendimizle barışık kılacaktır. Siyasetçi yurtta ve dünyada belki her türlü kargaşayı giderebilir. Ancak siyasetin gücü bireysel huzursuzlukları gidermeye yetmez. Bu nedenle Roma’da siyasetin nasıl işlediğini gören Epiktetos felsefeye adım atanlardan siyaset gibi sıradan uğraşlardan uzak durmalarını ister. Çünkü gündelik çıkarın kovalandığı kirli ortamlarda lekelenmemek pek olası değildir. Toplumsal ilişkilere giren kişi ya o insanları dönüştürür ya o insanlara benzer. Bu nedenle girilecek ortamı ve koşulu sakınımlı biçimde değerlendirmek gerekir. Yine de kamusal görevden kaçılamayacağı koşullar ve durumlar olabilir. Hatta Epiktetos filozofları devlet görevlerinde düşünmeyen Epikuros’u (M.Ö.341-270) insanı toplumsal yaşamın dışında göstermekle suçlamıştır. Epiktetos’a göre kamusal görevler de dışımızdaki şeyler olarak peşinde koşulası şeyler değildir. Böylesi görevler hak edildiğinde zaten kendiliğinden gelir.

Felesefe Maymun İştahlıların İşi Değildir

Ayrıca ona göre felsefe insanın gecesini gündüzüne katarak çalışması gereken bir alandır. Bazı insanlar bu uğraşı kolay sanarak hazır yolumuzun üzerinde, geçerken bir de Epiktetos’un şu konuda bir fikrini alalım diyebilirler. Sonra ummadıkları bir yanıtı alınca ne biçim konuşuyor diye ona sövebilirler bile. Ama doğaya uygun davranan biri değer yargıları kökten farklı ve daha çok gözü pırıltılı yaşamda olan birine neden vakit ayırsın. Buna göre felsefe değişik hevesleri olan maymun iştahlı insanların uğraşı da olamaz. Epiktetos’a göre bir dönem filozof, sonra vergi kesenekçisi, sonra belagatçi, en sonrasında Caesar’ın maliye memuru bile olabilecek bir kişinin felsefeyle hiç işi olmamalıdır. Tüm bu işler birarada yürümeyecektir. Bu nedenle insan hangi işten sorumlu olacaksa kendi yapısını düşünerek o işe girişmelidir. Nasıl güreşçi olacak kişinin o işe yatkın bir yapısı olacaksa ve işini yerine getirmek için iyi bir antrenman arkadaşına gereksinimi varsa yani işi belli bir disiplini gerektiriyorsa felsefeyle uğraşacak kişi de belli arzularını dindirmeli ve yakınlarından bile kopmayı göze almalıdır. Tanıdıklarınca alaya alınmayı, küçümsenmeyi önemsememelidir. Nasıl marangoz ağacı, yontu sanatçısı bronzu dönüştürüyorsa filozof da yaşamı dönüştüren kişidir. Bu nedenle katlandığı güçlükler ona huzur, özgürlük ve dinginlik olarak dönecektir. Güreşçi bir karşılaşmada yerde kalsa da güreşini kaldığı yerden sürdürür. Filozof da usunu ve istemini kullandığı sürece savaşımını kaldığı yerden sürdürür. Bu nedenle insan yaşamını sürekli içsel bir etkinlikle vareder. Yani yitirilenler de kazanılanlar da içten gelir. Buna göre yakışıksız işler yapan ve hafiflikler gösteren biri de olabiliriz, ölçülü, düzgün davranan ve özdenetimli yani ağırbaşlı biri de olabiliriz. Bu nedenle kararlarımızı doğaya uygunluk ilkesine uygun düşüp düşmediğini gözeterek acele etmeden vermeliyiz. Doğaya uygun karar vermek de kişinin dışsal şeylerle içsel şeyleri ayırt edebilmesine bağlıdır. İnsan için tüm insani koşullar kapandığında ölüm bile güzeldir. Ölen kişi doğanın döngüsüne katılıp bu döngünün sürmesini sağlar. Epiktetos’un bakış açısına göre yaşam olanın değişimiyle ilgiliyken ölüm olmayanın değişimiyle ilgilidir. Yaşamı doğru kavrayan insan ölüm de içinde tüm dışsal şeylerle ilgili korkusunu yenmiş insandır. Böylesi bir insan yüreklidir yani erdemlidir. Sonuçta Epiktetos’un bilgeden beklediği felsefe yapanın nasıl biri olduğunu her davranışıyla insana göstermesidir. Bu da boş laf üretmekle olmayacaktır, yerine göre insana katlanarak, yerine göre insanı hoş görerek olacaktır. Epiktetos’un şakacı diliyle söylersek, insanlara olan her türlü yararımızı tükürüğümüzle yüzlerini yıkamadan göstermeliyiz.             

Ali Timuçin

11 Ekim 2021 Pazartesi | 528 Görüntülenme

İlgili Kategori: Deneme

Düşüncelerinizi bizimle paylaşın

Sizden Gelenler

harika bır a nlatım harika bir yazı harika bir anlatım teşekkürler
metin tamer | 11 Ekim 2021 Pazartesi

Etiketler