Turgay Gönenç İçin…

Turgay Gönenç İçin…  - Ekrem Kahraman

Öyle acı anlar ve haberler vardır ki doğrusu ya neyi, nasıl ne kadar beklerseniz bekleyin yine de o gerçekleştiğinde içinizden derin bir şeylerin sanki bir duvar gibi üzerinize yıkıldığını ve altında kaldığınızı hissedersiniz. Hele bu haber bir ölüm haberiyse içinizde derin bir iç sızısı peydahlanır.

Öyle ya da böyle hep böyle olur...

Hele hele bu çok yakın bir dostunuz ise o iç sızısı katlanarak artar ve bu his ile bir türlü baş edemez hale gelirsiniz.

Benim ki de öyle oldu doğal olarak...

Son zamanları, hastalıkla boğuşma günleri, yaşama tutunma çabaları, çaresizlikleri, küskünlükleri, bazı isimler ve kurumlarla ilgili öfkeleri, kaygıları vb. o İzmir'de, siz İstanbul'da uzakta olsanız da sizin de iç sıkıntınız ve çaresizliğinizdir aynı zamanda.

Çünkü sizin de içinde yer aldığınız toplumunuz ve ülkeniz çoğu yetişmiş değerlisine kayıtsız kaldığı gibi ona da öyle davranmıştır. Yakın dostları dışında onun engin değerini yaşadığı şehir İzmir de, sevdalısı olduğu Türkiye de hem yeterince bilmediği gibi hem kendisine gösterilmesi gereken ilgiyi göstermemiş, hem de hakkını hukukunu da toplumsal ve kültürel olarak vermemiştir, verememiştir ne yazık ki?

Ölümünden 10 -11 gün kadar önceydi. Canım Turgay Gönenç en son yatmış olduğu Aydın Çine Devlet hastanesinden sabah sabah erkenden aradı. (Nedense, nasıl oluyorsa bu tür haberler çoğunlukla o “zamanın sularında” gelir?)

İtiraf etmem gerekir ki ürktüm ve “Eyvah o haber geldi” titrekliğiyle açtım telefonumu. Sandım ki sevgili kızı Aslı o kötü haber için beni babasının telefonundan arıyor. Çünkü bir süredir yemek yiyemiyor ve konuşamıyordu Turgay. O yüzden de son zamanlarda yine de her ne kadar karşılıklı telefonla konuşmaya çalışsak da onun boğazındaki dayanılmaz acıdan ötürü konuşamıyorduk bir türlü.

Fakat arayan kendisiydi ve sesi de şaşırtıcı bir dirilikteydi. Sanki hiçbir şeyi yokmuş gibi dedi ki bana: “Senden son bir şey isteyeceğim, bana Zamanın Sularında / Tarihsiz Günlükler kitabımın en son sayfasını okur musun?”

İçim cız etti birden, “Eyvah!” dedim kendi kendime. Karşı duvara diktim gözlerimi. Okuma dedi içimden bir ses ve sustum. Yerine getirmek istemedim ya da istesem de dondum kaldım. Dedim ki çaresizce: “Biliyorum orada yazılanları, tamam, sen söyle söyleyeceğini.” İkna etmeye çalıştım fakat o ısrarını yükselterek sürdürdü. En sonunda da kızdı doğal olarak: “Ulan kerata oku; senden son isteğim bu benim!”

Orada ne yazdığını ve neden okumamı istediğini çok iyi biliyordum çünkü. Daha da kötüsü bekliyordum böyle bir isteğin geleceğini ama zor bir andı. İster istemez okudum içimi açık etmemeye çalışarak. Kitabın son 301. sayfasını buraya da aynen aktarıyorum:

“.. /.. /....

Usumda Paul Klee’nin mezar taşı yazısı yankılanıyor:

BU DÜNYADA KAVRANILAMAZ

BİRİYİM BEN.

ÇÜNKÜ ÖLÜLERİN ARASINDA

OLDUĞU KADAR

DAHA DOĞMAMIŞLARIN DA

ARASINDAYIM.

YARATILIŞA ALIŞILMIŞTAN

BİRAZ DAHA YAKIN

VE YİNE DE ÇOK UZAKTA.

Sessiz bir yakarışla, zamanın sularının derinliklerinden, gökyüzüne yöneliyor bakışlarım.

Zaman elimden tut benim!

Zamanın zamansızlığa dönüştüğü yere kadar bırakma elimi!”

Sayfanın karşısındaki 300. sayfada ise Paul Klee'nin mezar taşının siyah beyaz bir fotoğrafı vardı. Corpus Yayınları tarafından gözden geçilerek 6. basımı gerçekleştirilen kitabın yayınlansın ısrarcısı ve editörü bendim ve bu iki sayfa aslında kitabın önceki basımlarında bulunmuyordu. Çünkü bu iki sayfayı da son anda kendisinin isteği üzerine koymuştuk kitaba.

Yine itiraf etmeliyim ki o gün de aslında neyi amaçladığını sezmiştim aklımca. Fakat ne var ki bu eklentiden zamanı gelip çattığında hem ne kadar etkileneceğimi ve durumun bu denli göz göre göre geldiğini hem de tarihselliğini yeterince algılamamışım meğerse...

Evet; hayat böyle bir şey ve tarih de zaten böyle böyle gerçekleşmiyor mu?

Çok Yönlü Kültür İnsanı

Turgay Gönenç her şeyden önce aydın, entelektüel, cumhuriyetçi, edebiyatçı, sanatçı ve bir kültür insanıydı.

Turgay Gönenç düşünce, sanat ve kültür dünyamızın bu alanlarının giderek birbirinden uzaklaşıp kurudukları bir dönemde, bu yüzden de çok yönlülüğü ve üretkenliğiyle artık örneği iyice azalmış, seçkin olduğu kadar aynı zamanda tarihsel bir kimlikti de... Şair, yazar, sanatçı, çevirmen, radyo programcısı, koleksiyoner (film, müzik, resim vb.), matematikçi vb. kimliklerini çağdaş bir kültür bohçasında toplayıp da etrafına dağıtan bilgili, bol gönüllü bir sanat ve edebiyat entelektüeliydi.

Babası Ali Rıza Gönenç’in mektupçu olarak görev yaptığı Tokat’ta 10 Mart 1939’da doğdu. Yedi aylıkken, babasının ölümü üzerine annesi Sırriye Gönenç beş çocuğu ile birlikte, 1939 Ekim’inde İzmir’e döndü. İlkokulu İzmir’de Misak-ı Milli İlkokulu’nda (1951), ortaokulu Tilkilik Ortaokulu’nda (1955), liseyi İstanbul Haydarpaşa Lisesi’nde (1959), yüksek öğrenimini Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Maliye ve İktisat Bölümü’nde (1963) tamamladı. 1963 yılında Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü’nde milli gelir grubunda göreve başladı, 1964’te İzmir’deki bölge müdürlüğünde görev aldı; 1968 Kasım’ında istifa etti.

İstifa ettikten sonraki yaşamını: özel matematik dersleri vererek Ege ve Dokuz Eylül Üniversitelerinde “Çağdaş Edebiyat, Edebiyat ve Eleştiri Kuramları, Karşılaştırmalı ve Ulusal Edebiyat, Sanat Tarihi, XX. yy. Sanatı ve Estetiği, Yazarlık” dersleri vererek sürdürdü.

1955 yılında İzmir’de yayımlanan “Gece Postası” gazetesinde haftalık köşe yazıları yazmaya başladı. Aynı yıl İzmir Halk Eğitim Merkezi (bugünkü Devlet Tiyatrosu) salonunda ilk kişisel resim sergisini açtı. Yine aynı yıllardan itibaren şiirleri “Yelken, Pazar Postası, Seçilmiş Hikâyeler, Dost, Türk Dili, Değişim, Dönem, Papirüs, Sanat Olayı, Gösteri, Yusufçuk, Gergedan, Adam Sanat” gibi dergilerde yayımlandı.

Şiirlerinin yanı sıra, İkinci Yeni ile ilgili kuramsal yazıları, Tarihsiz Günlükler ve deneme yazıları dergilerde sürekli yayımlandı.

Sanat Çevresi Dergisinde başladığı“Tarihsiz Günlükler”i, beş yıl sonra, Gösteri Dergisinde “Değinmeler” başlığıyla geliştirerek sürdürdü. 1996 Ekim’inden başlayarak, söz konusu “Tarihsiz Günlükler, Değinmeler”inin devamı niteliğinde Yeni Yüzyıl gazetesinde haftalık köşe yazıları yazmaya başladı.

TRT radyo ve televizyon programlarında sanat ve insan ile ilgili programlar hazırladı.

1995 yılında sürekli yayımlanan TRT 1 “Ege’den” programı içinde “Sanat ve İnsan”, Türkiye Radyoları 1. programında ise “Şiir Tadında” konuşmaları yaptı.

“Türk Plastik Sanatlarına, eleştirmen olarak yaşam boyu katkılarından” dolayı, “Artist’98 VIII. İstanbul Sanat Fuarı”nda “Onur Ödülü”ne değer görüldü.  

YAPITLARI:

Şiir Kitapları: Bozgunda (1962, Kovan Yayınları, İzmir), Ben Severek Büyürüm (1973, Dost Yayınları, Ankara), Yüzün Senin (1983, Dayanışma Yayınları, Ankara), Kuşların Göçerken Çizdikleri (1994, Fe Yayınları, Ankara), Benim Çocukluğum Fesleğen Kokar (Toplu Şiirler ve Barok Esintiler “164 resim çalışması”; 2003, Bilim Sanat Galerisi Yayınları).

Şiir Çeviri Kitapları: Oza (Andrey Voznesenski - Mehmet Doğan ile birlikte- 1., 2. baskı Ada Yayınları, 1984, 4. baskı Opus, 1997), Şiirler (Abdül Vahap El Beyati, 1992, İyi Şeyler, İstanbul).

Antoloji: İkinci Yeni Antolojisi (Mehmet H. Doğan ile birlikte. 1969, Papirüs, İstanbul).

Düzyazı Kitapları: Zamanın Sularında, Tarihsiz Günlükler (1989, Sanat Çevresi Yayınları, İstanbul), Beni Irmak Boylarına Götür Anne (Denemeler, 1998, Can Yayınları), Taşın İçinde Gizlenen (Denemeler, 2000, Can Yayınları), İskelenin Altındaki Deniz (Tarihsiz Günlükler, Denemeler, Eleştiriler, Can Yayınları, 2004).

Nedim Günsür (Resim, 1993, Ada Yayınları),

Burhan Uygur ( Resim, 2003,  Teşvikiye Sanat Galerisi Yayınları).

Araştırma: İzmir İl Yıllığı 1967 (1969 İzmir).

Derleme: Hoşbulduk Selim Dede (Halikarnas Balıkçısı’ndan çocuklara uyarlama, yalınlaştırma).

Çeviri Oyun: Öfke (John Osborne’dan 1967 Ataç Yayınları), Baile Kıyılarında (W. Butler Yeats’den, Kovan Yayınları, 1968).

Zamanın Sularında Zamanı Aşmak

Turgay, ZAMANIN SULARINDA / Tarihsiz Günlükler kitabının son baskısında her “gözden geçirme”de olduğu gibi bazı değişiklikler ve eklemeler yapmıştı. Bunu yaparken de karşılıklı epeyce konuşmuştuk kitabın editörü olarak. Örneğin yaptığı o değişikliklerden birisi de önceki basımlarda yer alan ve zaman ima eden “Ocak-Cuma”, “Şubat-Pazar” vb. kavramları tümüyle kaldırarak yerine bir tür zamansızlığı imleyen (.. /.. /....) simgeleri koymasıydı.

Kitap Turgay Gönenç'in sanat, edebiyat, şiir ve entelektüel çevreler ile kendi kişisel hayat trüklerinin sağımıza solumuza dokunan “tarihsiz günlükler”inden oluşan bir kitaptı. Kitap Corpus Yayınlarından önce de Sanat Çevresi dergisi, Can Yayınları ve Boyut Kitapları tarafından toplam beş baskı yaparak okuyucuya ulaşmıştı.

Kanımca Turgay'ın bu kitabının en önemli yanı, onun yakından tanıma şansını bulduğum ve çok bilgi yardımını gördüğüm “bilinçli hafızası”nda, hem oldukça duyarlı, birikimli ve güçlü, hem de alabildiğine dokunaklı tanıklıkları aktarıyor olmasında yatıyor. Çünkü hem alabildiğine kendi kişisel mahrem duyarlıkları, kırılganlıkları hem iç içe yakınlıkları, tanıklıkları, anları, sırları tarihe kayıt ediyor hem de -kıymeti önümüzdeki süreçlerde daha çok anlaşılacak- toplumsal, kültürel, sanatsal, insani kodlara samimi göndermelere sahip.

Doğrusu ya, bu kitabın yayını için sadece içerisinde yer alan uzak ya da yakın tarihi isimler, tanıklıklar, kavramlar, düşünceler, yorumlar, notlar vb. bile bu kitabın yayınlanmasına herhalde yeter de artardı bile...

Fakat öte yandan bu kitabın yeniden yayınlanmasında bir başka nedenin de dünden yarına, geçmişten geleceğe, hayattan entelektüel düşünce ve kurama, sanat, edebiyat ve siyasete kadar açılımlarla vb. bu sonsuz ufuk açıklığının altı özellikle çizilmelidir kanısındayım. Zaten diğer toplumsal, tarihsel nedenleri saymaya bile gerek yok...

Sanatın Geçmişinde Geleceği Aramak

Onun bir düşünür ve yazar olarak “Kimin için” yazdığı sorusuna cevabı hep hazır: “Sanatın geçmişi için...”  Sözünün arkasını ise şöyle getiriyor: “Bu bakış açısı, geleceğe giden tek yol olarak görünmüştür bana daima...”

Bu kitabın yeniden yayınlanması ısrarımın bir başka değerli nedeni ise bu tarihsel “bam teli”nin tam da bu noktada ses vermesi olduğu herhalde tahmin edilecektir. Çünkü kitabın yazarı ve içeriği ile günümüz çağdaş sanat düşüncesi arasında bu bağlamda anlamlı bir bakış açısı kardeşliği söz konusu: geçmişten uzaklaşarak ya da koparak gelecek kurulamaz! Kuruldu sanılsa bile eksik kalacaktır...

Turgay ZAMANIN SULARINDA / Tarihsiz Günlükler kitabında Türkiye'den başlayarak bütün dünya sanat ve kültür insanlarına varana kadar öylesine isimleri bir araya getirmiştir ki günümüzde bu zenginliği neredeyse hiçbir isimde bulamazsınız desem abartmış sayılmam kanısındayım. Çünkü Turgay o isimlerden kimi ile okumalar, kimi ile yakın arkadaşlıklar, dostluklar, kimi ile yaşanmışlıklar, tanıklıklar, hayatlar, anlar, hatıralar, mahrem ilişkiler, kimi ile kişisel sıkıntılar, dert ortaklığı, yanılgılar, kırılganlıklar, itirazlar,  kimileriyle ilgili ortak kaygılar, paylaşımlar, görüşler, düşünceler, yorumlar, tarihsel notlar,  sözler, kavramlar, alıntılar, aydınlar, sanatçılar, kurnazlar, hesap kitapçılar, kabalıklar, duyarlıklar, sorular, cevaplar, açıklamalar, tarihe kayıt düşmeler, doğrudan laf çakmalar üzerine ne düşündüyse yazabilmiş bir yazardı çünkü...

Turgay Gönenç gerek sanatta gerek edebiyat ve entelektüel hayatımızda çok fazla örneğini göremediğimiz bir tür değerli bilgileri, sırları saklayan bir kara kutuydu aslında...

Annesi bir defasında şöyle der kendisine: “Ne güzel uymadın, benzemedin bu kalabalığa. Aykırı bir insan kaldın. Bir de hep çocuktun, gereksiz yere büyümedin!”

Turgay gerçekten de hiç büyümeden aramızdan ayrılıp gitti. Herhalde gittikten sonra anlaşılmış olmalı aslında meğerse ne çok büyümüş ve ne çok gerekliymiş kişiliği? Çünkü onun yaptıkları, yazdıkları, şiirleri, öğrencileri, resimleri, eşi, kızları Aslı ve Zeynep nasıl da büyümüş olduğunun somut kanıtı bir tür: arkasında bıraktıkları, kitapları, emekleri, öğrencileri, hiçbir kurumda bile bulunmayan sinema tarihi filmleri, zengin kitaplığı, bilgisayarındaki müzik, sinema, edebiyat, sanat vb. Arşivleri, oralarda geçen isimler, anılar, notlar, yorumlar vb. başka neyin göstergesi olabilir ki?

Ekrem Kahraman

6 Haziran 2021 Pazar | 401 Görüntülenme

İlgili Kategori: Köprü

Düşüncelerinizi bizimle paylaşın

Etiketler