Yaşamdan Ve Yaşananlardan Sorumludur Şiir

Yaşamdan Ve Yaşananlardan Sorumludur Şiir - Asım Öztürk

Güncelin kıyısında duran sözcükler yaşamın her ediminden, her davranışından etkilenirler ve biçim alırlar. İçeriklerinin doldurulması, anlamlarının yeterli düzlemde tutulması yaşamla kurdukları bu bağla olasıdır. Sevincin, öfkenin, umudun tüm yaşama karşıtlıklar içeren anlamların şu ya da bu biçimde yaşamdan esinleniyor, besleniyor olması kaçınılmazdır. Bireyin kendini tanımlarken kullandığı ne varsa, kendini yaşamın içinde nereye konuşlandırırsa, tüm bu tanımların yaşam bulduğu, bir anlam kazandığı yer, içinden beslendiği yaşamdır. Olumlu ya da olumsuz tüm etkiler, etkilendirmelerin ana kaynağı, ana beslenmesi hiç kuşkusuz içinde bulundukları, dokundukları, değiştirdikleri, yönlendirdikleri, soluk aldıkları yer yaşamdır.

Düşüncelerimizin, kimliklerimizin oluşmasında içinde bulunduğumuz zaman aralığının adını bile koyarken esinlendiğimiz yaşamdır. Sığındığımız, buradan kendimizi savunduğumuz, iç kalelerimizi onardığımız ne varsa malzemelerimizin tümü hep tanıklıklarımızı da içeren yaşamdır. Böylesine derin, böylesine gerçek, böylesine kopmaz bağlarla bağlandığımız ama çoğu kez ayırtına varmadığımız o küçücük tanımıyla çerçevesini çizdiğimiz alanlar neyse tümü, bizim aynı zamanda gerçekliğimizdir. Kaçamayacağımız, yadsıyamayacağımız bu gerçekliğin öğrettikleriyle düşünsel çıplaklığımızdan sıyrılırız. Tüm olumsuzluklara karşı donandığımız anlamlı bütünselliğimizdir. Her şeye karşın olumlu ya da olumsuz dilsel çırpınışları içeren sözcük ırmaklarımızın ana doğuş kaynağını unutmamalıyız.

Böylesine somut, böylesine dışında kalamadığımız bu gerçekliğin varlığını yok sayarak kullandığımız sözcükleri, bu alanın dışına taşıyamayız.

Yaşamın Taşıdığı Şiir

Zamanın ve dönemlerin dayatmaları sonucu bu gerçekliğin dışına çıkmaların ne yazık ki tanığı olduk, olmaya da devam ediyoruz. Gürül gürül seslerle akıp duran o büyük yaşam ırmağına sırtını dönenler, o büyük sesi duymayanlar kendilerine bir başka, yaşamla örtüşmeyen gerçeklikler yaratmaya çabalıyorlar. Bu yapay çabayı göstere dursunlar, hiçbir zaman o büyük sese karşıtlık bulamayacaklardır. Kendi yatağını oyarak, kendi yatağını genişleterek akıyor bu ırmak. Hem kendini geliştirip değiştiriyor, hem de içinde taşıdığı taşları yıkayıp arındırırken onlara yeni anlamlı, biçimler veriyor. Kabalıklarından, fazlalıklarından arınmış, yılların birikimlerini de o yeni biçimlere emdirerek gelişen ve güzelleşen aklın somutlaşan yüzünü gösteriyor. Yerinden kıpırdamadan duran kayanın parçalanıp çoğalma sevincini yaşayamayacağını bilerek ona, onun yaşanan zamanın geride kalışına sesleniyor.

Günümüzde yazılan birçok şiir de yaşamın, gerçek yaşamın, o büyük yaşamın dışında kaldığı sürece neyin karşıtlığı, neyin tanıklığı, kimin ve kimlerin içinden geçtiği zamanların yansıması olacaktır? Bireyi sarıp sarmalayan tüm yaşamsal edimler sözcükler de, dizeler de soluk alıp vermediği sürece anlamı olmayacaktır. Kimilerinin kurduğu o yapay etkilenmeler, yaşamdan beslenmeyen görselliği bile birkaç sözcüğün ışıltısına bırakılmış şiirler nasıl o büyük ırmağa katılacaktır? Yaşadığı zamanın içinde biriken kalıntılardan, kirlerden, insanlığın bin yıllardır ardından ölüsünü sürükleyip geldiği ilkel düşüncelerden arınmadığı sürece gerçek şiire ulaşması olanaksızdır. Akan ve değişenle birlikte sözcüklerin de anlamları daha da genişlerken, dar alanların içe dönük yüzüyle o büyük değişimi nasıl anlayabiliriz? Bu gelişime nasıl yeni anlamlar yükleyip şiirin büyük uçurtmasını insan usunun göklerinde gezdirebiliriz?

Yaşamın ve yaşananların gerçekliğini anlarken, ona yeni anlamlar yüklemenin çabası içinde çırpınırken dil alışkanlıklarımıza yenik düşüp durmadan aynı şeyleri yazmamalıyız. Gerçekleri anlamak ve görmekten kaynaklanan bir sorumluluğumuz olduğunu unutmadan, bu konuda hiç savsaklamadan gerekli birikimleri, gerekli donanımları kuşanarak sözcüklerin, dizelerin ve şiirin başına oturmalıyız. Şairin ve şiirin böyle bir sorumluluğu olduğunu bilerek işimizi yapmalıyız, yüklendiğimiz şair olma yükümlülüğümüzün bilinciyle düşünmeli ve yazmalıyız. Yoksa sıradan, eskilerin yinelenmesi, gelişigüzel kulağa hoş gelen söylenişlerle şiirde bir yere varmamız söz konusu değildir. Kendimizi avutmamızın yanı sıra tükettiğimiz anlamsız zamanların da neye yaradığını bilemeyiz. Bastırılmış iç doyumsuzluklarımızı, şiir olmadan şairimsi duygularla ortaya dökmekten öteye geçemeyiz.

Gerçeğe Sorumlu Şiir

Günümüzün gerçeklikleri, iletişim olanakları nedeniyle her saat başı odamıza, masamıza yağıp dururken bunlardan kaçmanın olanaksız olduğunu bilerek bunlara nasıl kulağımızı gözümüzü kapatabiliriz? Savaşların, ölümlerin, açlıkların, yoksullukların, daha doğrusu insan onurunu kırıp döken ne varsa bunların kat kat büyüyerek yaşandığı yeryüzünde tüm bu gerçeklere sorumluluk duymadan, bunları yazdığımız şiirlere yansıtmadan nasıl durabiliriz? Bizim kaçınılmaz gerçekliğimiz her gün sözcüklerimizi kirletirken, hiç bunlar olmuyormuş gibi soyut, yaşamdan, yaşananlardan uzak sözcükler bularak şiir yazdığımızı nasıl düşünebiliriz?

Sorumlu olduğumuz kavramını daha da genişleterek yaşama bakmak, yeni anlamları bu bakışla doldurup dizeler kurmak ve yazmak; içimizde derinleşen karanlığın doldurulmasının da çabası olacaktır. Yazdıklarımızın biraz da bize dönük yönüne bakacak olursak, onarmamız, sarmamız gereken o acıların ve yaraların üstüne örttüğümüz her dize geleceğe ilişkin umutların da yeşerdiği yerdir. Gerçeklerimizden kaçmadan, gerçekliğimizi yok saymadan sorumluluğumuzu bilerek, bilinçli bir biçimde içselleştirerek yeni arayışların, şiirde yeni biçemlerin ve biçimlerin uğraşısını vermeliyiz. Kolay olanın yanılgısına düşmeden, bizden önceki şairlerin yazdıklarını yinelemeden sorumluk içinde yeni yaratımların izini sürmeliyiz. Birileri çıkıp hiçbir şeye, yaşanan bu gerçekliklere karşı ben sorumluluk duymuyorum diyebilir mi?

Savrulmalar içinde şiir yazıyorum, kendi iç dünyamın çıkmazlarını sözcüklere döküyorum diyebilir. Yazılanlar sadece onu ilgilendirir; bunun şiir olduğu da tartışmaya açıktır. Asıl olan, gerçeklik dediğimiz o büyük düşünsel, anlamsal, yaşamsal birikimlerin, tanıklıkların böylesine dar alanlara sığdırılamayacağını bilmektir. Ne kadar bastırılırsa bastırılsın, üstü örtülmeye çalışılsa çalışılsın, gerçekliğin soluk alıp verdiği yerler hep olmuştur. Bunun biçimleri değişebilir ama ortaya çıkışı önlenemez. O da bir başka büyük gerçekliktir. Dönüp birikimlerimize bakalım; kültür, tarih, bilgi ne varsa üstü örtülememiş, bastırılamamış değerlerimizden oluştuğunu görürüz.

Tüm bu somut veriler ortada dururken, yaşamsal gündemin dışına çıkarak başka bir gündem, başka bir gerçeklik yaratmak kadar yanıltıcı bir davranış olamaz. Toplumlar, toplumlar içinde yaşayan bireyler, şairler bu yanıltıcı yapay gerçekliklerin ayırtında olmalıdır. Bunu anlamalı, bunu sezebilmeli, bu kirli kokuyu duyabilmelidir.

Öncelikle şair yaşamdan, yaşamın tüm gerçeklerinden sorumludur, kendini sorumlu hissettiği içindir ki şiir yazma çabası içindedir. Bu çabanın anlamlı olabilmesi onun birikimlerine, şiiri anlamasına, yaşamı yorumlayıp ince sezgisiyle oradan yeni umutlar yeşertmesine bağlıdır. Yoksa var olan karanlığa, umutsuzluğa kapılacaksa şiir yazmasına ne gerek vardır?

Sorumluluk sözcüğünü dar alanlara indirgeyenler olabilir, şiiri bu nedenle bir köşeye sıkıştırdığımızı sananlar çıkabilir. Bu kavramı geniş anlamıyla değerlendirmeden neye yaklaşırsanız yaklaşın düşüncenizin bir alanında boşluklar kalacaktır. Kavrama, anlama yetinizi geliştirip daha geniş bir yerden, içinde bulunduğunuz anlam karmaşası alanından sıyrılıp bakarsanız daha iyi göreceksiniz. Sorumluluk duygusuyla yaşayan şairin şiiri, gerçek sorumluluğu duyduğu o dar alandan çıktığı zaman yaşamaya başlayacaktır. Geniş açıdan bakabilmenin kıvraklığını gösterenler, bunu anlayanlar düşünsel düzlemde de bir başka boyutu yaşıyor olacaklardır. Alışılagelmiş kalıp düşüncelerin yerine çok yönlü, çok boyutlu düşünme yetisini geliştirenler, yaşama böyle bakanlar sınırların ötesine geçmeyi bilenler olacaktır. Sınırların ötesindeki özgürlükleri, düşünsel uzamları sezip, görenlerin muştulamasıyla gerçek şiire ulaşılacaktır. Günümüzün karmaşık, karmaşık olduğu kadar da anlaşılabilir olan tüm bilgi birikimleri bu konuda bize yardımcı olacaktır. Yeter ki bu bilgi birikimlerine açık olalım. Tüm bu birikimleri yazdıklarımıza, sanata ve şiire akıtabilelim. Sorumluluk boyutlarımızın nerelere dek uzandığını anlayarak, önümüzdeki birkaç kitabın içindeki bilgilerin gerçek yaşamı anlamaya yetmeyeceğini görerek yaşayalım.

Şiir yazanların büyük çoğunluğu salt şiir alanıyla kendini sınırlandırarak yaşadığı zamana doğru tanıklıklar yapabileceğini sanıyorlarsa yanılıyorlar. Yaşamın o büyük sorumluluğunu, bir şair olarak yüklendiği sorumluluğu anlamıyor o sorumluluktan kaçıyor demektir.

Şiire yaşamın, yaşananların tüm bilgi ve sanat birikimlerini katmadığımız, bunlardan gerekli bir biçimde beslenmediğimiz sürece yazdıklarımız o büyük gerçekliğin dışında kalacaktır. Renklerin nasıl ve neden biçimlendiğini, oluştuğunu bilmeden dizelerimize koymamız, bunlardan imgeler üretmemiz bile yapay kalacaktır. Kullandığımız her sözcüğün, kullandığımız her imgenin içini doldura doldura yazmadığımız sürece hep o yapaylık karşımıza çıkacaktır.

Taşıdığımız sorumluluğu bilerek, isteyerek, doyum alarak, doyum vererek, yaşamı durduğu yerden kıpırdatarak, yaşama yeni anlamlar ekleyerek şiirimizi yazmalıyız.

Asım Öztürk

17 Mayıs 2021 Pazartesi | 361 Görüntülenme

İlgili Kategori: Eleştiri

Düşüncelerinizi bizimle paylaşın

Etiketler