Okunmuştur

Okunmuştur - Evin Okçuoğlu

Afşar Timuçin’e

Toplumcu gerçekçi edebiyat, çok önemli, ortadan kalkması çok güç olan bir çatışmayı gözlemleyerek ortaya koymuştu; buysa, toplumun elindeki bütün maddi ve manevi araçlarıyla var gücüyle savaştığı özel mülkiyetin tüm görüş, kavram ve alışkanlıklar sisteminin olumsuz etkenler oluşturacağı kolektif toplumun gerekleri ve gereksinmeleri ile mülkiyet içgüdüsü arasındaki çekişmeydi.

Boris Suçkov, Gerçekçiliğin Tarihi

Güzel nedir? Duyulara bağlı bilginin mantığı mıdır, nedir? İç dünyamızla örtüşen midir? Nesnel bir tanımı olduğunu bir bilsem güzelin, onu alıp yaşantımın tam ortasına yerleştireceğim.

Ama ondan önce estetik denen şu felsefe konusuna bir ince ayar yapmalı.

“Güzellik kendini üç alanda gösterir. Maddenin ve insanın dış görünümünde, içsel ve tinsel güzellik, ‘elemanların üçüncüsü; güzel kavramının ve güzelliğin en üstün, en yüksek ve en mükemmel derecesidir ki bu; toplumların, ulusların ve bütün insanlığın düzenli çalışma ve bir arada yaşama alanlarında eriştikleri uyum ve harmoni’den doğan güzelliktir. Güzelin ve güzelliğin bu üçüncü elemanı; bu güne kadar aşılamadığı ve bu güzelliğin sırları ile dayandığı nitelikler tamamıyla belirtilemediği gibi; birçok kimseler tarafından ele alınması ve çözümlenmesi gereken bir problem olarak dahi düşünülmüş değildir.” (Büyük Sanatçılar ve Üstün Yapıtları Grigory Petrov, 1979, s.70)
Yine geleceğim.

Her temizlik bir kirliliğin nedeni oluyordu. Ağlamaya başlarken gülmek bitiyor, konuşmaya başlarken susmak bitiyor, sevmeye başlarken de sevmeyişler, ya da beteri; nefret.

Bugün arınmak gerek artık. Kirin diz boyu olduğu yerde, arınma kıpır kıpır bir bebek.
Gidiyorum diye haykırsak, fısıltısı kulaktadır yine geleceğimin.
Yine geleceğim.

Gezgin duygu. Sevincin öngünü diye tarih attığımdan belli. Bir dinamodan üreyen çoğulluğu sevginin. Tüm evrene yayılışı. Tek tek dönen gezegenlerin çarpışmasız bilgeliği. Gidişim su üstünde bir yaprak.

Yine geleceğim.

İçinden çıkılmaz bir sorun değil. Çorap söküğü gibi... Sen önce çorabı kaçır. Gelir gerisi.

Yine geleceğim.

Yeni yaprak veren çiçek kıvancı ile rüzgâra karşı üşengeç gerinmeler günü. Bir kitap bitirme rahatlığım üzerimde bugün. Çok ağrıma gitti o şiir. Şiirlere yorum yapamadığımda anlıyorum ki içim çok konuşmakta, o hıza elim yetişememekte. Bazen bombalanmış gibi dağılıyor, bazen de hüzün taramasından geçmiş gibi oluyorum.

Yine geleceğim.

İnsan Yakana

Ne zor seni anlamak. Kocaman bir nefretten oluşan yüreğin var. Gerisi hiç. Nasıl öğreneceksin bilmem. Bir gün öğren bunu. Yaktığın insan, yeryüzüne sevgi ekmeye çalışıyordu. Geldi, sevdi ve yandı. Yine gelecek. Çünkü ben varım ve…

Yine geleceğim.

Gece karanlıktır. Gökte ay yoksa da ışıtırım ben. Çiçekler, yaydığım sevgiden alır nasibini. Gün ışır. Kuş korosu içimin cıvıldamasıdır. Issız sokaklarda son kez kucaklaşan sevgililer ısınır sıcağımla. Sonra...

Yine geleceğim.

Önce güzelce kazacaklar tarihi. Sonra da yontacaklar kendilerine. Sonrası, girdabında hayatın bir sürüklenme. Yeni bir tarih yazmak için tutunmak gerek önce emeğe, sonra el ele...

Yine geleceğim.

Dinliyor musun? En sessiz halimizle siniyoruz. Kapıları örtüyoruz. Pencerelerde perdeler çekilmiş. Eksik filelerle dönüyoruz evlere. Korkuyoruz bir yandan da.

Ey dik başlı ürkmez meydanlar...
Yine geleceğim.

Görece mutlak ve yaygın geçici olan arasına limon çiçeği yaprağı iliştirince, kokusu her iki tarafa da taşınır. Görece mutlak, koklar ve evrene saçılır limon çiçeğindeki çağrışımsal koku; yaygın geçici olan da koklar, kokusu içine işler. Sevgi de böyledir. Ya saçılır evrene ya da içe işler. İkisi de birbirine dönüşebilirliği korumaktadır özünde. Biri diğerinden öncelikli değildir. Önemli olan ise koku alma yetisidir.

Yine geleceğim.

Soğuyan lavlar neyin sonucudur? Bir yanardağın içsel dinamiğinin coşkusu da olabilir öfkesi de püsküren. Sonunda ne için olursa olsun lavlar soğur katılaşır. Kütleler halinde yer kabuğa karışır. Sönmüşlüğü bir yanardağın, bir sonraki patlamasının sessiz habercisidir.

Yine geleceğim.

Pollack Atları da Vururlar filminde dans ettirdi gençleri ya, 1500 dolarlık bir ödül içindi her şey... Büyük krizdi. 1929 yılı… Doksan yıl geçti aradan. Şimdi dans ediyoruz gönüllü olarak ve öyle ödül bile ummadan. Dans edin sokaklarda, bahçelerde, metrolarda, otobüs duraklarında... Dans edip gülümseyin etrafa. Okunmasın denen yazıları okuyun.

Yaz deneni yazmayın. Yüzünüze kapanacak kapılara engel diye uzatın ayağınızı.

Soluyor çiçekler görüyorsunuz. Çiçekler ekin, sulayın. Çağırın tüm Pinokyoları, anlatsınlar minik burunlarıyla. Burunları hiç uzamasın. Gerçek; dayanılmaz ağırlığını çekiç gibi indirse de, bulutlardan fal bakın, sulara maya çalın. Uzaklarda bir yerlerde kıpırdasın insanlar, yola çıksın. İri şişman ve kara parmakların gösterdiği yönün tersine gitsinler. Dönüşlerinde bambaşka sürgünler vererek geleceklerini bilelim yeter.

Ben yine geleceğim.

Zehirli bir şeker senin öfken. Bayram et. Şekerli dilinle zehirle. Pamuk prensesin yediği elma gibi. Minicik bir irinli imge sal ortalığa. Her yeri kapla. Sonra sıra bana gelsin. Tadımdan şişmanlasın ruhun. Bir bulutun kenarından yağsın mesir dizge. Kapışsın payını çocuk sevinci.

Git oraya şimdi. "Cama vuran dalga" ol. Yoksul diye girilmezden geç. Özü varsıl bir süpürge gibi çıtırda.

Yine geleceğim.

Umut; toprağa ekilen tohumun yeşermesi beklentisi.

İnanç; havanın, toprağın ve tüm diğer koşulların yolunda gideceğine ve tohumun yeşereceğine güvenmek.
Sevgi; tohumu ekerken, toprağı çapalarken, yağmurda gelişmesini izlerken, yeşeren meyvesini tadarken bizi gayretli yapan duygu.
Yine geleceğim.

En sevdiğim renk tayf rengi. Hepsini barındırır içinde ama hiç birini öne çıkarmaz. Uyum/harmoni ne dersen de... İşte önemli olan bir güçtür ki, o çarkı çevirir ve renkleri tayf renginde harmanlar. Yoksa ötekiler didişmesi sürer gider. Nasıl mı ortaya çıkar o güç? Çalışarak, üreterek. Severek.

Yine geleceğim.

Duydukça ürpereceğimiz bir müzik olacak aramızda. Sayfalar dolusu suskunluktan süzülecek kavlayan yara. Sonra elimizle iteceğiz geçmişi ki yarının esintisi dolsun içimize. Dolacak da tabii. Soluk alıp vereceğiz herkes gibi. Havasız kalmaktansa diyeceğiz böylesi de iyi. Sonra hep müziğimizi dinleyeceğiz.

Yine geleceğim.

Mum eridikçe ışık verir. Ama önce kibriti çakmak gerek. Ondan da önce karanlıktan bıkmak... Kilitlenmiş kapılarını aklın, kapanmış içleri, durmuş saatleri sıraya koymak gerek. Ateşsi soluğunu üfleyince mum, rüzgârın yönünü anlayıp ışığa yol açmak...

Yine geleceğim.

Deve hörgücü gibi toprağın üzerinde birikmiş kar

ısındıkça ortam toprağa akar
bilgi gibi...
hem kurumayan çeşmedir göze göze yüreğim, hem susamış toprak.
Yine geleceğim.

Ağzını büzmüş duruyor tomurcuk. Öpücüğünü hazırlamış da konduramamış henüz. Güneş az. Işığa yönelen bir dudak gibi patladı patlayacak kasımpatı.

Yine geleceğim.

Kendini bulanık suya atsan, bir berrak kürecik olarak ne kadar bulanıklık içine işlemeden kalabilirsin? Bu suyun içindeki hareketine bağlıdır. Kıpırtısız bir berraklık er geç bulanıklığa dönüşür. Eğer berraklığınla çaydaki kaşık gibi hızla dönersen dibe çökertirsin tüm bulanıklığı. Ama bu tek başına hızlı devinim ne kadar sürebilir... Ya da kendin gibi berrak kürecikleri çoğaltırsın. O zaman oranlar değişir. Tortulu bulanık su çöker dibe; ortam, yeni küreciklerle genişler. Dünya bu devinimlerin okyanusu...

Yine geleceğim.

Kaldı mı bir esneme payı? Gerilmiş yüzü dünyanın. Yüzsüz yüzünde patlayan tokat olalı elim, şenlik. Elim, dirim taşıyan. Elimi tut.

Yine geleceğim.

Yazma diyorum, böyle zamanlarda yazma... Bir elin düzeltir diğeri bozar dengeni. Çatlarken kabukların makyaj gerekmez biliyorsun. Sadece ol bir yerlerde, limon gibi sararmış yüzünle büzülmüş bir kenarda bekle. Beklerken aklına ne üşüşürse üşüşsün sakın kaleme uzanmasın elin. Sen şimdi gözünü de yum. İki kaşının arasındaki derinleşmiş çizgiye sor beni, kaç yılda olmuşsa o iz o kadar yıl beni düşle...

Yine geleceğim.

Dinle bak nedir kokusu çağlarımın: Çocukluğum mandalina kokusudur. Okul yıllarım kolonya... Genç kızlık, iğde çiçeği kokusuyla tanışma... Sonra kokusuz yıllar... Bir ara tarçın gül suyu loğusa şerbeti. Pudra... Sarı çiçekleri katır tırnağı aşkın, ve bir zaman tüm kokuların farkında olma...

En sonunda eski kokuları anımsama. Yaş, kabarık ve taze toprak kokusunda
doğum ve ölüm yan yana
Yine geleceğim.

 

Evin Okçuoğlu

13 Haziran 2021 Pazar | 462 Görüntülenme

İlgili Kategori: Deneme

Düşüncelerinizi bizimle paylaşın

Etiketler

Bu İçerikler de İlginizi Çekebilir