Bir Halk Oyuncusu Ayşen Gruda

Bir Halk Oyuncusu Ayşen Gruda - Mehmet Esatoğlu

Yaşadığımız topraklarda yetişen kendine özgü oyuncular var. Bunların sanata bakışları, yaratımları, gösterimleri hep kendilerine özgüdür. Onların yerine onlara benzer bir örnek daha bulmak mümkün değildir.

Bizim topraklarda yetişen Münir Özkul, Erol Günaydın, Tuncel Kurtiz, Zeki Alasya, Nejat Uygur, Gazanfer Özcan, Ulvi Uraz, Avni Dilligil misali bir başka oyuncu bulmak mümkün değildir. Kadınlarda da durum aynıdır. Bedia Muvahhit, Toto Karaca, Mürvet Sim, Adile Naşit, Tanju Tuncel gibi oyuncuların da ne yazık ki şu an sahnelerde bir benzeri yok.

Bütün bu oyuncular halk tiyatrosu geleneğinin yetiştirdiği önemli yıldızlardır. Bir kısmının ustaları aynı olsa da birbirinden çok farklı yaratımları olan oyunculardır.

Hepsinin ortak yanı açık biçim denilen oyunlarda göstermeci bir üslupla oynamalarıdır. Bu yaratımların bir kısmı eski ustalarından örnek aldıkları, bir kısmı da kendilerinin üstüne kattıklarıdır.

Benzerini yine bulamayacağımız bir kadın oyuncuyu geçen ay yitirdik. Ayşen Gruda 74 yaşında arkasında onlarca oyun, film, dizi bırakarak yaşamını noktaladı.

Sahnelerin, beyazperdenin, televizyonun komik kadınları vardır. Sayıları kadın şairlerimiz, yazarlarımız gibi bir elin parmaklarını geçmez ama her biri sanat alanında devasa yerler kaplarlar. Öncelikle halkın gönlünde devasa bir yer kaplarlar. Halk onlar yaşarken de öldükten sonra da onların yaratımlarını unutmaz. Her gün günlük yaşam içinde onları anlatır, anar.

Geçtiğimiz ay yaşama veda eden Ayşen Gruda da, halkın gönlünde taht kurmuş, komik kadınlardan biriydi.

Ülkemizde Ayşen Gruda denilince akla komik bir kadın figürü gelir. Komedi onun baştan seçtiği bir alan mıydı bilinmez ama yaşamda ve sanatta yoluna çıkan her olgu traji-komik ögelerle bezenmiştir adeta.

Ülkemizdeki komedyenlerin birçoğu klasik tiyatro eğitimi görmemiş usta-çırak ilişkisiyle yetişmiş “alaylı” oyunculardır. Ayşen Gruda da bu yolu izlemiş bir sanatçıydı.

Tiyatronun Kapısından Kötülük Giremez

Başlangıçta Gruda’nın hedefinde oyunculuk yerine avukat olma düşleri var. Küçük yaşlarda halkın deyişiyle “dilli dübek” bir kız olan küçük Ayşen’e annesi “Sen idamlığı ipten alırsın bu dilinle” övgüleri yapıyor. Bu sözler bir yandan küçük Ayşen’in düşlerine mahkemeler, yargıçlar, savunma yapan avukatları dolduruyor. Ama öte yandan da üç kız kardeş olan Ayşen Gruda ve ablaları annelerinden tiyatral olarak etkileniyorlar.

O günlerde evinde radyosu olmayan birçok ailede anneler ya da babalar çocuklarını oyalamak için Karagöz oynatıyorlar. Gruda’nın annesi de çocuklarına Karagöz oynatan ebeveynlerden biri. Bu gösteriler üç kızını da sanata yönelmeleri konusunda çok etkiliyor.

Oynamak giderek küçük Ayşen’i de sarıp sarmalamaya başlıyor.

Başarılı oyuncuların bir kısmının çocukluklarında taklit yetenekleri dikkati çeker. Özellikle İstanbul gibi çeşitli azınlıkların içiçe yaşadıkları bir kentte çocuklar kendi anne babaları gibi konuşup davranmayan insanları taklit ederler. Bu çevrelerinde de büyük bir ilgi ile izlenir.

Ayşen Gruda’nın büyüdüğü Yeşilköy, Ermeni halkının yoğunlukla yaşadığı bir bölge. Gruda Ermeni komşularının davranışlarını, konuşma biçimlerini, tonlamalarını başarıyla taklit ediyor. Kendi deyişiyle “minder komikliği” yapıyor.

“Minder Komiği” küçük kızın hedefinde önceleri oyunculuk yokken bir Türk filmi misali “kader” ağlarını örüyor.

Karatren makinisti babanın erken ölümü 14 yaşındaki liseli Ayşen’i ekmek arayışına itiyor. Ablasının yanında bir kuliste buluyor kendini.

Abla Ayten Erman, Tevhid Bilge Tiyatrosu’nda ekmeğini kazanan bir oyuncudur. Kız kardeşi Ayşen’i tiyatro ile şöyle tanıştırır: “Bak, burası bir tiyatro. Buranın kapısından hiçbir kötülük içeri giremez”.

Çorlu’da bir komedi oyununda hizmetçi rolüyle kendini sahnede bulur Ayşen Gruda. “Kongre Eğleniyor” oyununda genç bir hizmetçi rolünü oynarken izleyicinin coşkulu alkışları yükselir salondan.

“Afferin Kız! Sen Bu İşten Ekmek Yersin!”

Kuliste başrol oyuncusu Tevhid Bilge ve ablası Ayten Erman’ın övgüleri onun kulağında şu sözcükleri bırakır: “Afferin kız! Sen bu işten ekmek yersin!”

Cumhuriyet sonrası oluşturulan resmi çatılar altındaki tiyatro modelleri ve oyunculuk eğitimi 60’lı yılların başında bir çıkmaza girer. Ülkede yükselen politik mücadele sanat alanında da geniş halk yığınlarını kucaklayacak yollar ve yaratımlar aramaktadır.

Ülkenin tiyatro insanları halk tiyatrosu motifleriyle ayağını ülke toprağına basan bir tiyatro modelini oluşturmak üzere kolları sıvarlar. Ulvi Uraz, Avni Dilligil gibi usta oyuncular bu model üzerinden ilerlerler. Bu model yapısı gereği usta-çırak ilişkisiyle oyuncular da yetiştirir.

Bu yıllara dönüp baktığımızda Zeki Alasya, Metin Akpınar, Ercan Yazgan, Hikmet Karagöz, Perran Kutman gibi bir dolu oyuncunun buralardan yetiştiğini görebiliriz.

Halk tiyatrosu estetiğinin yeniden sahnelere yayıldığı bu yıllarda İsmail Dümbüllü, Ulvi Uraz, Avni Dilligil ve o çizginin takipçisi Nejat Uygur bu ekolün en seçkin örneklerini sahnelerde sunarlarken bir dolu oyuncu adayını da etkiliyorlar.

Ayşen Gruda da Tevhid Bilge tiyatrosunda yetişmiş bir oyuncu adayı olarak aynı yollara yöneliyor. Birlikte çalıştığı her deneyimli komedi oyuncusundan bu işin ince ayrıntılarını öğreniyor. Avni Dilligil ve Muammer Karaca da Gruda’nın ilk öğretmenleri sıralamasında yer alıyor.

1967 yılında yazar Haldun Taner’in girişimiyle kurulan Devekuşu Kabare Tiyatrosu Ayşen Gruda’nın bir başka okulu olur.

1975 yılında Ayşen Gruda’yı sinema alanına davet eden kişi tiyatro ve film yönetmeni Ergin Orbey’dir.

O yıllarda başlayan aile komedisi furyasında Gruda oyunculuğuyla beyazperdede kendini göstermeye başlıyor.

70’li yıllarda aile komedisi yolundan ilerleyen bir başka yönetmen de Ertem Eğilmez oluyor. Firması Arzu Film’in çatısı altında Tarık Akan, Münir Özkul, Adile Naşit, Şener Şen, İlyas Salman, Halit Akçatepe gibi oyuncuları toplayan Eğilmez, zengin bir yazar ekibi de oluşturarak kolları sıvıyor.

Eğilmez’in Setinde Rol Beklemek

Eski Yeşilçam’da “yazdır senaryoyu, topla ekibi” geleneği yerine oyuncularla metin ve yaratım çalışması yaparak filmi tasarlayan Eğilmez, birbirinden başarılı ticari filmler üretmeye başlarken çağrı yaptığı oyunculardan biri de Gruda.

Oyuncu Adile Naşit’e, “getir şu Ayşen’i bir tanışalım”la başlayan ilk set buluşmasında Gruda, yirmi gün sette oturup çekimi izliyor. Günler sonra Eğilmez, Gruda’ya kısa bir öğretmen rolü öneriyor.

Gruda o günleri,  “Ertem abi benim oyunculuğumdan çok sette olduğum anlarda davranışlarımı gözlerdi. Gelip gidişime, sette diğer insanlarla ilişkilerime bakıp dururdu. Bütün bu gözlemlerin ardından bana rol önerdi” diye anlatıyor.

70’li yıllarda Gruda’nın oynadığı “Domates Güzeli” tiplemesi onun tüm oyunculuk serüvenine adeta damgasını vurdu.

Devekuşu Kabare Tiyatrosu’nda “Yar Bana Bir Eğlence Medet”, Aziz Nesin’in “Deliler Boşandı” oyunlarında oluşan Nahide Şerbet tiplemesi TRT’de “Telespor” programında küçük bir bölüm olarak yayına girdi ve “Domates Güzeli” birdenbire ülke çapında bir figür olarak insanların yaşamına yerleşti.

Gruda “Domates Güzeli” tiplemesini halk tiyatrosundan esinlenerek yarattığını söylüyor. “Ben içimdeki Kavuklu’yu bu rolle keşfettim” diyor.

Oyuncu Korhan Abay’la karşılıklı oynadıkları “Spikoş – Domates Güzeli” tiplemeleri o günlerin popüler kültürünün birer ikonu oldu.

Toplumdaki bu ilgi gazeteleri, reklam şirketlerini harekete geçirdi. Gazetelerin önce manşetleri ardından magazin sayfaları Domates Güzeli haberleriyle dolup taştı.

Ayşen Gruda reklamcıların yoğun ısrarlarıyla Domates Güzeli olarak bir de reklam filmi çekip, gazino sahnelerine de çıkınca kıyamet kopuverdi.

O günlerde tek kanal tv olması nedeniyle “dal kıran, başkesen” TRT yöneticileri Domates Güzeli bizim malımız diyerek Ayşen Gruda’ya tepki gösterdiler. Daha ötesi onun televizyondan alacağı o zamanın parasıyla 6 bin lirayı da ona ödemediler. Gruda televizyona küstü. Ama halkın gündeminden hiç çıkmadı zira Domates Güzeli artık bir halk kahramanı olmuştu. İzleyiciler TRT’de Gruda’yı göremedikçe yollarda onun karşısına dikilip bunun nedenini soruyorlardı. Gruda acı acı gülümseyerek “TRT’de ya ‘baldır, ya mangır ya da hatır’ işliyor. Ben bunlara taviz vermem. Beni izlemek istiyorsanız tiyatroya sinemaya gelin” diyordu.

70’li yılların sonlarına doğru İstanbul Şan Tiyatrosu’nda müzikaller furyası başladı. Haldun Dormen’in Broadway müzikallerini ülkeye taşıma heyecanıyla başlayan gösteriler önceleri batıda gişe rekorları kırmış oyunları sahneleme ile başladıysa da giderek repertuvar yerli metinlere doğru dümen kırdı.

Dormen bu gösterilerde Ayşen Gruda’nın komedi oyunculuğundan da yararlanmak üzere ona müzikallerde önde gelen roller yazmaya koyuldu. “Deve Kuşu Kabare”, “Hababam Sınıfı Müzikali”, “Yedi Kocalı Hürmüz”, “Hisseli Harikalar Kumpanyası”, “Sezen Aksu Aile Gazinosu” gibi müzikallerde yer alan Gruda bu dönemde yerli müzikallerin vazgeçilmez oyuncusu oldu.

Müzikaller dönemi bir yanıyla da Yeşilçam’ın çöküş günlerine denk geldi. Bu dönemde Gruda daha çok İstanbul seyircisi ile buluştu. 

80’li yılların ortasında sinemada yeniden canlanan komedi furyasında değişik karakterler oynayan Gruda, özellikle Şener Şen’le oynadığı “Namuslu” ve Gırgırıye serisi filmlerde Yeşilçam günlerindeki popülaritesini yeniden yakaladı.

İki binli yıllarda Gruda’nın oyunculuk zirvelerinden biri de Ezel Akay’ın “Karagöz ve Hacivat Neden Öldürüldü” filmi oldu. Oyunculuk serüveninde gerek metin, gerekse çekim anlamında önemli çalışmalarından birini oluşturan bu filmde “Kamana” rolünde Gruda, Karagöz’ün geleceği üzerine cin çağırdığı sahnede gölge oyununa da eğlenceli göndermeler yapıyordu.

Ülkemizde Yeşilçam kökenli tanınmış oyuncuların politika konusunda yoğun bir korkuları vardır. Politik tutumlarını, görüşlerini açıkladıklarında işlerinden, ekmeklerinden olma korkusuyla ülkede olup bitene karşı kayıtsız davranırlar. Ayşen Gruda’nın bu konuda ilginç bir korkusuzluğu ve yiğitliği vardı. İktidara yalakalık yapan sanatçılara, 80’li yılların ortasından bugüne Mezopotamya topraklarında akan kana ve buna kayıtsız kalan politikacılara karşı öfkeliydi. Dağa çıkıp Kürt gerillalarla konuşma önerisi dahil bir dolu çağrısı vardı ülke yöneticilerine ve politikacılara. Duymazdan geldiler.

“Ülkede demokrasi var”  diye yalakalık yapmaya çalışan oyunculara ise Gruda’nın yanıtı sert oldu: “Daha ne yapsınlar pardon, kamçıyla mı dövsünler bizi? Hülya Hanım bu hülyalardan bir an evvel uyansın.”

Ayşen Gruda bu ülkede 55 yıl durmaksızın sanat üretip çalıştı. Emeğiyle yaşadı. Ülkedeki telif hakkı korsanlığı onu da mağdur etti. Gerek sinemada gerekse televizyonda adı zirvede yazılan oyunculardan biriydi. Ama bu zirve ona bir servet sağlamadı. Son günlerde hastalıklarla boğuşurken o hâlâ reklam setlerinde ekmeğini kazanma kavgasında koşturuyordu.

Geride sanatını severek yapan, kendi alanında gerek çalışma koşulları gerekse politik duruşunda dik durmayı bilen bir sanat insanı modeli bıraktı.

Mehmet Esatoğlu

24 Haziran 2021 Perşembe | 833 Görüntülenme

İlgili Kategori: Köprü

Düşüncelerinizi bizimle paylaşın

Etiketler

Bu İçerikler de İlginizi Çekebilir