Aşk Analık Ve Sorumluluk Üçgeninde Mücadeleci Bir Kadın

Aşk Analık Ve Sorumluluk Üçgeninde Mücadeleci Bir Kadın - Ayşe Kaygusuz Şimşek

Hasan Hüseyin Korkmazgil’in Büyük Aşkı Azime Korkmazgil: “Ömür boyu insan olmaya çalıştım”

Azime Korkmazgil: Nalbantoğlu Şükrü Kafkasya’dan savaştan gelmiş. Doksan bin kişinin öldüğü yerden. Benim dedem de orada ölmüş. Allahüekber Dağlarında.

Sağ salim gelmiş, İstiklal Savaşına da katılmış. Kimsesi yok. Ana yok, baba yok. Gelmiş, Kezban Ninenin kızı Gülşan’a iç güveyisi girmiş. İki bahçe varmış, o bahçeyi işlemiş, yeşertmiş. Başkalarının bahçelerinde de çalışmış. Ağaçları aşılamış. Onun için “Aşıcı Baba” derlermiş.  Sonra beş vakit namazını kılardı. Oruç tutardı. Gülşan Ana’yı çok severdi. Gülşan Ana, bir şeyi sözcüklerle anlatamadı mı, kalkar oynardı. Hasan Hüseyin onu bir şiirinde kullandı. Kalkar oynar, türkü çığırırdı. Bir de halk sağlığı konusunda bilgili bir kadındı. Yüksek tansiyon gibi rahatsızlıkları olanlar köyde ona gelirdi.

Ayşe Kaygusuz Şimşek: Azime Abla, bizler insanları din, dil, ırk, mezhep ayırt etmeksizin severiz ve herkesin insanca yaşamasını isteriz. Hasan Hüseyin’in ailesinde de Alevi, Sünni karışık sanırım. Biraz özel bir soru ama bu konuda en doğru yanıtı senden alacağım için soruyorum.

Azime Korkmazgil: Ailede Bekir var. Hasan Hüseyin var. Kadir var. Mefail, Hanifi var. Yani iki taraftan da, iki mezhepten de isimler var. Bekir, Hz. Ebubekir’in ismi. Hasan’la Hüseyin dördüncü Halife Hz. Ali’nin iki oğlu. Ailede hiç Alevi, Sünni tartışması olmadı. Baskı da yoktu. Bu tür tartışmaları sonradan bu dinciler çıkardı. O Gürcü, bu Kürt, öteki Alevi diye bölüyorlar. Onların istedikleri de bu. Karşılarında etkin ve etkili bir güç oluşmasını istemedikleri için işlerine geliyor…

Ayşe Kaygusuz Şimşek: Diyorum ki, Azime Abla eğitimci, dile hakim bir insan. Kendi de ürünler, eserler verebilirdi. Hasan Hüseyin’in ardından iki ürün çıkarttı da,  niye Hasan Hüseyin zamanında böyle bir şey düşünmedi?

Azime Korkmazgil: Ne düşünecektim? Yazıyorum, ben de yazıyorum. Dile hakim birisiyim. İyi bir Türkçe öğretmeniyim. İyi bir coğrafya öğretmeniyim. Ben bilgi açlığı içinde okuma yazma öğrendim. Hayatım boyunca okudum, okuyorum.

Ayşe Kaygusuz Şimşek: Azime Abla tam da bunu diyorum. Bunları bildiğim için söylüyorum zaten.

Azime Korkmazgil: Ne ürünü verecektim? Bir kere üç defa doğum yaptım. Bu doğurduğum çocukların topluma kazandırılması için çalıştım. Ekmek paramı da kendim kazandım. Ekonomik özgürlüğüm var, laik bir kadınım. Haftada kırk beş saat derse girerdim. Koştururdum. On beş saati maaş karşılığı; geri kalanı ücretli. Fransızca dersleri verdim. Edebiyat dersleri verdim. Şimdi sen bana sor. Tarih, coğrafya, edebiyat, Türkçe.

Ayşe Kaygusuz Şimşek: Azime Abla belleğine hayranım. Bütün bu özelliklerini, niteliklerini bildiğim için soruyorum zaten. Şimdi ben buradan şunu mu anlamalıyım?  Analık duyguların, analık şefkatin, koruyup kollama içgüdülerin, sorumluluk anlayışın yapacaklarının önüne mi geçmiş oluyor?

Azime Korkmazgil: Ayşeciğim bir kitap yazmak hangi sancılara sebep oluyor. Onu bastırmak hangi sancılara sebep oluyor. Bir “Kızılırmak”, bir “Temmuz Bildirisi” –Remzi İnanç bastı- bir “Kavel” - Şükran Kurdakul bastı- onların gün kavgasını, yazma tutkusunu saygıyla karşılıyorum. O, onu yapsın, onunla uğraşsın. Benim işim çok. Üç çocuğu yetiştirmek, topluma kazandırmak ve binlerce öğrenciye bir şeyler vermek, benim işim bu. Evde bir yazar varken, bir yazar daha niye olsun. Ben Hasan Hüseyin öldükten sonra yaşam öyküsü kaybolup gitmesin diye yazmaya başladım. Yoksa benim öyle yazarlık gibi bir niyetim yok. Sonra bu okumayan toplumda, Hasan Hüseyin bile sıradan okura seslenmemiştir. Düzeyli bir toplumcu ve toplumsal şiir okuru vardır, ancak onlara hitap eder. Bu da seksen milyonun içinde sekiz bin bile değildir. Bilimsel, laik, demokrat seksen milyon insanın içinde sekiz bin insan bulamayız. Bir de 8 milyar var, en az yarısı aç, sefil.  Bir de mücadele insanları var.  Kimi edebiyatla mücadele veriyor. Kimi türküler söylüyor. Kimi siyasetle uğraşıyor. Bak şimdi, Cumhurbaşkanlığını bana bedava verseler yapmam. Okuyamam, yazamam, düşünemem. Benim için felaket bir şey. Ama kimileri bir makam sahibi olabilmek için yırtılıyorlar.   

Ayşe Kaygusuz Şimşek: Akıl almaz Alicengiz oyunlarının döndüğü, ne derler, şeytan bile eline su dökemez, dedikleri durumlarla kazanıyorlar…

Azime Korkmazgil: Yani ben şimdi senin sorunu anlayamıyorum. Niye yazayım, lazım olduğu zaman yazıyorum da. Dün akşam telefon ettiler, Metin Demirtaş hakkında bir kitap hazırlıyoruz. Bize yazı yazar mısınız, diye. Olur dedim. Yazı şimdiden kafamda şekillendi, hazır sayılır. Bedrettin Cömert için yazdım. Server Tanilli için yazdım. Hasan Hüseyin için yazdım. Başucumda bir sürü kitabım var ve içinde benim de yazılarım var…

Hasan Hüseyin’le yaşarken o kadar zordu ki hayat!

Ayşe Kaygusuz Şimşek: Sen gerek aşkından, gerekse ana olarak sorumluluk anlayışınla yaşamışsın hep. Yazın konusunda Hasan Hüseyin’e öncelik vermiş, kendini düşünmemişsin bile, anladım.

Azime Korkmazgil: Bir odaya üç çocuk tıktık. Bir odada da Hasan Hüseyin, bir oda da ben işgal etseydim; biz nasıl yaşayacaktık?

Yine de iki kitabım var. Ben gayet planlı gidiyorum. Mektuplarını evirip çevirerek 620 sayfalık “Türküleri Yakanlar”ı yazdım.

Ayşe Kaygusuz Şimşek: Bunu bile yine sorumluluk anlayışıyla yapıyorsun. Yaşam öyküsü kaybolup gitmesin diye.

Azime Korkmazgil: Bununla Hasan Hüseyin’in sanatının alt yapısı tamamlandı. Sonra Ağlasun nasıl bir yer, nasıl bir yerde yaşadı diye, “Gök Mavisi”ni yazdım. Şimdi yazmakta olduğum kitap son 20 yılı kapsıyor. Başka ne yapayım…

Ayşe Kaygusuz Şimşek: Azime Abla, şu yaptıklarına saygı duyuyoruz biz. Mutlu oluyoruz, yaptıkların çok değerli bizim için. Bazı kadınlar yazar, şair kocasının kütüphanesini satıyor. Hiç bir sorumluluk kaygısı duymadan…

Azime Korkmazgil: Ayşeciğim bak şimdi, yıl 1984, Hasan Hüseyin öldü. Çocuklarım üniversitedeler. Kimi mezun oldu, kimi mezun olacak. Ne yapacaktım Ankara’da? Önce buraya geldim, Ağlasun’a. Bakıma muhtaç babama baktım...

Çevremde de yapacak bir sürü şey var. Eğitsel, kültürel, sosyal etkinliklere katıldım. Onca uzun yıllar uzak kaldığım halk ile birçok yönden kaynaştım; onlarla yaşamayı yeniden öğrendim. Yeni dostluklar edindim. Yaşantım zenginleşti…

Ekonomik özgürlüğüm de vardı. Hasan Hüseyin’den kalan maaşla da Temmuz okuyordu. Barış 84’de mezun oldu hemen işe girdi. Ufuk da 87’de mezun oldu, hemen o da doktor olarak Amasya’ya gitti. Yani benim çocuklara olan bir sorumluluğum da yoktu. 90’da babam öldü. Ölmeden altı ay önce Duygun doğmuştu, Temmuz’un büyük kızı. Ben onunla 14 yıl oturdum bu evde. Ve o çocuk dizimin dibinde iki kitap yazdım. Aynı zamanda daktilo öğrendim. Başlangıçta önce yazıyor, yazıyor sonra daktiloya çekiyordum. Daha sonra düşündüğümü doğrudan doğruya bilgisayara yazmaya başladım.

Bu arada önemli bir şey, 3. cilt kitap için başlangıç yaptım. Ama o giriş biraz içime sinmemişti; dün sabah başka bir giriş, başlangıç yaptım, orada duruyor. 3. Cilt de hemen hemen yazıldı sayılır. Bak şimdi size göstereyim ben. (Dosyalar başucunda, elinin altında, alıp geliyor Azime Abla. Bez bir çantanın içinden tek tek çıkarıyor.)

1965-1966 dosyası burada, hepsi daktilo edilmiş. İşte bunlar, 65’te neler oldu. Temmuz doğdu. “Kızılırmak” yazıldı. Ama öyle de olaylar var ki, mesela, şuradan bir tümce, oku bakalım.

“Daha doğum raporum bitmeden Hasan Hüseyin istifa et, diye tutturdu. Ben de, on yıl sonra emekli olacağım, çalışmalıyım, diyorum. O ise büyük inancı olarak on yıl sonra sosyalizm gelecek, herkesin hayatı güvence altına alınacak, diyor. Maaşımın tamamını bakıcıya verecek bile olsam çalışmalıyım. Dünyanın yarısını oluşturan kadınlığın üyesiyim ben. Çalışmak benim için bir var olma sorunudur...”

Ayşe Kaygusuz Şimşek: Ne güzel cümleler bunlar Azime Abla. Bakalım 66’da ne olmuş? Karışmasın diye de bütün notların üstünde tarihler var.

Azime Korkmazgil: Bak şunlara hepsine komut vermişim. Şimdi ben bunlar için dalga geçiyorum hayatla… Dile hakimin de kime yazacaksın? Kimin için yazacaksın? Umutsuzluk demeyelim ama yani yazdığım zaman Hasan Hüseyin’in okuruna ulaştırabiliyor muyum? Hasan Hüseyin’i merak eden kaç kişi var?

Ayşe Kaygusuz Şimşek: Sen yaz Azime Abla, sen yaz. Bırak şimdi kaç kişi okur diye sormayı.

Azime Korkmazgil: 34 yıl oldu öleli, ben 2. cilt çıkarmışım, ama geri kalan 8. Cilt daha olur. Bunları azaltmalıyım. Bir taraftan da okuyabilmem, yazabilmem için gözümü tedavi ettirdim.

Yazsana, yazsana diyen çok, bir sen değilsin yani. Ne yazayım? Doğayı da yazmak gerekiyor. Sokaktaki kadını da yazmak gerekiyor. Hasan Hüseyin’i de yazmak gerekiyor. İşte birinci elden tanık benim Hasan Hüseyin’e ve onu yazıyorum. Ne diyor Hasan Hüseyin, “Karıma altıncı evlilik yıl dönümü armağanı” Beni nasıl görmüş bak. 64’de biz evlendik, 70’de yazmış yani altı yıl sonra:

“Silahımsın. Başım havalarda gezerim. En yıkık günlerimde bile.”

Beni bir silah gibi görüyor. Korkmuyorum ben diyor, çünkü arkamda sen varsın.  Öte taraftan diyor, “Atımsın. Ölümü çiğnetmedin düşmanıma”.  Eski Türklerde erkek düştüğü an kadın silahı alıp atın üstünde o koştururmuş. Bu öğeyi de kullanmış. Ha öbür tarafta da diyor ki:

“Karımsın. Dölümü paylaşan tarlamsın benim.”

Ayşe Kaygusuz Şimşek: Abla senin yükün ağır, bu anlaşıldı.

Azime Korkmazgil: “Öfkemi bir tabanca gibi denediğim geceler sende” veya “Bir bardak su gibi başucumda beklediğin günler”, bunları bana yazmış…  

Bak sen ne diyorsun. Sorunlarım ve sorumluluklarım çok, üç çocuk var. Ama sen vakit bulmuşsun da yazmışsın. Bu da yetmemiş bastırmışsın. Ben bir de bunlarla uğraşamam.  Kendime güvenim olduğu gibi şimdiye kadar kimseyi de incitmeden gelmişim bu güne. Ama sert bir tabiatım var. Desem ki sana, bunu burdan kaldır. Sen de umursamasan, ben ikinci kez söylemem, onu alır çöpe atarım. O yüzden çocuklarımla hiç çatışmadım. Herkes özgür kafayla yetişti. Düşüncede sonuna kadar özgürler…

Ayşe Kaygusuz Şimşek: Biraz da ailenin diğer kadınlarını, annenizi, büyük annenizi anlatır mısınız?

Azime Korkmazgil:  Annem bir yufka açardı, bir yufka açardı. Azime Ninem öyle güzel mısır ekmeği yapardı ki.

Ayşe Kaygusuz Şimşek: Azime Ninen babanızın annesi mi?

Azime Korkmazgil: Babamın annesi, babaannem. Dedem Sarıkamış’ta kaldığı zaman, ninem de bir kız, iki oğlan, 6, 8, 10 yaşlarında üç çocukla kalmış. Ne yapmış? Bir eşeği varmış, yanına kendini koşmuş, toprağı işlemiş.

Ayşe Kaygusuz Şimşek: Tabii, o çocuklar büyüyecek, ekmek lazım.

Azime Korkmazgil: Yani herkesin bir mücadelesi var. Ben saçma bir feminist saplantısı içinde değilim. Kadınla erkeğin tek bir insan olduğunu özümlemişim. Onun için de kadın erkeğe tahakküm ederse düşman kesilirim. Veya erkek kadına tahakküm ederse yine aynı şekilde düşünürüm.

Bakma öyle boş gibi durduğuma. Yatıyorum, düşünüyorum. Okuyorum. Ömür boyu insan olmaya çalıştım. Ama sen serçe parmağınla kabak yemeği pişirirsin, öteki parmağınla yazarsın geçer gider. Yani sizler mücadele insanlarısınız…

Ayşe Kaygusuz Şimşek: Azime Abla, koşulsuz ve sınırsız bir sevgiyle kucaklamışsın sevdiklerini ve yaşamı.

Azime Korkmazgil: Sen sanki başka mıydın? Sizler başka mıydınız?

 Ayşe Kaygusuz Şimşek: Azime Abla, diyorsun ya, “Benim kızım da torunum da özgürdür.” Ama daha sizi aşamamışlardır eminim; buna bizler de dahiliz.

Azime Korkmazgil: Ben hiç düşünmedim bunu, ama o yirmi yılı verimli geçirdim. Geriye dönüp baktığım zaman, onun da bir yılı hastaydı, hep başucundaydım. Şunu da şöyle yapsaydım dediğim yoktur. Düşüne, düşüne yaptım her bir şeyi. Çünkü ben Hasan Hüseyin’i bulduğum zaman, ona sahip çıktığım zaman zaten yapılanmıştım. Ben vardım. Hasan Hüseyin de, bir beni sevdi bir de şiiri… İşte öyle yaşadık…

Ayşe Kaygusuz Şimşek: Bu da çok önemli, “bana ihanet etmedi” diyebilmek, duyumsamak. Bir kadının duymak istediği her şeyi duymuşsun Azime Abla. Hasan Hüseyin’in sana söylediği her cümle insanın içine işleyecek bir şey. Sabahlara kadar o büyük çınarın dibinde baş başa geçen şiirli geceleri de düşününce, söyleyecek sözümüz yok… Kısmetmiş geldim, Ağlasun’da evinde, Hasan Hüseyin’in kütüphanesinin içinde seninle söyleşiyor, sohbet ediyoruz. Dört gündür buradayım daha kaç gün kalacağım bilmiyorum. İyi ki varsın… İyi ki seni tanıdım…

Bu arada bizi sessizce dinleyen Hatice Eroğlu Akdoğan arkadaşımın varlığını da belirteyim. (11 Temmuz 2018 Ağlasun)   

 

Ayşe Kaygusuz Şimşek

4 Ağustos 2021 Çarşamba | 769 Görüntülenme

İlgili Kategori: Köprü

Düşüncelerinizi bizimle paylaşın

Etiketler

Bu İçerikler de İlginizi Çekebilir