Düşe Yazmak

mor bir geceyi yazıyorum yıldızların kalbine
bulutları okşayan kuş kanatlarına yazıyorum
aşktan çıldıran ateş dudaklarına bir kızın
kavalından yayılan nağmelerine çobanların
seher yelinin geceyi serinleten soluğuna
toprağın elleriyle ilkyaz çiçeklerine yazıyorum
doğduğu giysileriyle esmer bir dilberin
gül tenine şiir yazıyorum dudaklarımla
beyaz atlarının sağrısına yazıyorum gökyüzünün
rüzgârların kalemiyle suların defterine
güneşten alıp çıngıyı dönüştürüyorum bir yangına
ufka kanat çırpan dumanın defterine yazıyorum
gelinlik bir kızın çeyiz sandığındaki kanaviçeye
ilk gece sevişmelerine yazıyorum utangaç
fırtınanın sahile vuran hırçın dalgalarına
kumun suyla yıkanan yüzüne yazıyorum şiirini
dağların rüzgârlarla dövüşen yanına yazıyorum
umutsuzluğun umuda döndüğü zamanlara
yeşile boyanan konya ovasının mayıs ayına
yelkovanın akreple el ele tutuştuğu anlara yazıyorum
bir düğün alayında korna çalan araba camlarına
henüz bulunmamış, bulunmayacak bir kalemle
tarih kokan yüzyılların tanığı parşömenlere
büyük harflere adını yazıyorum nakkaş titizliğiyle
kanayan bir yaranın sargı bezine yazıyorum
ağır bir ameliyatta hastasını sağaltmış
doktorun gülümseyen denizden gözlerine
yeni doğmuş bir bebeğin ilk çığlığına
maden göçüğünden kurtulmuş
kömür tozuna bulanmış madencilerin
birbirlerine sarılırken kardeşçe
gözlerindeki tanımsız sevince yazıyorum
alfabenin harflerini topluyorum koynumda
dili geçmiş zaman kipine yazıyorum
çekimli fiillerin uzayan kulaklarına
miyop bir şairin gözlük camlarına
hiç resim satmamış genç bir ressamın
gizli pençeli ayakkabı tabanına
memleketi arsızca soyan siyasilerin
hesap cüzdanlarına yazıyorum adını
savaş alanlarına haykırarak yazıyorum
belki duyar diye savaş baronları
postallarıyla birlikte kopmuş
yirmisinde askerin bedensiz bacağına
yeşil gözlerini böceklerin oyduğu
kurtlanmış, ağzı açık ölüsüne
mermisi tükenmemiş silahın şarjörüne
yollanmamış mektubun zarfına aşkını yazıyorum
yalana açık, gerçeğe gözlerini kör etmiş
televizyon ekranlarına yazıyorum öfkeyle
kendini gazete diye topluma sunan
satın alınmış tüccar kalemlerin
köşe yazılarına yazıyorum ateşle
insanlıktan nasibini almamış zavallıların
kurum tutmuş vicdanlarına yazıyorum
sesleniyorum kendilerine duyan olmuyor
bilen varsa ayıp değil söylesin
bu nasıl uzay çağıdır bilmiyorum
belki utanırlar diye kendilerinden
yaşayan ölülerin alnına yazıyorum
boğazı kesilerek infaz edilen
iyilik severin şaşkın bakışlarına
zamansız öldürülmüş direngenlerin
mezar taşlarına yazıyorum gözyaşlarımla
Mehmet Ercan
26 Nisan 2021 Pazartesi | 412 Görüntülenme
İlgili Kategori: Şiir